KAZANAN TÜRKİYE OLDU
KAZANAN TÜRKİYE OLDU 31 Mart Yerel Seçimlerinden sonra, Millet İttifakının Belediye Başkanları ülke nüfusunun yarıdan fazlasının yaşadığı ve ekonomik açıdan GSYİH’nın dörtte üçünü oluşturan illeri yönetmeye başladı.
KAZANAN TÜRKİYE OLDU
31 Mart Yerel Seçimlerinden sonra, Millet İttifakının Belediye Başkanları ülke nüfusunun yarıdan fazlasının yaşadığı ve ekonomik açıdan GSYİH’nın dörtte üçünü oluşturan illeri yönetmeye başladı.
Çoğu 25 senedir AKP tarafından yönetilen illerdeki bu değişimin çok farklı yönlerden etkili olacak:
a- Seçimlerde AKP rakiplerine göre onlarca kat para harcama imkânına ve çok iyi bir teşkilatlanma yapısına sahipti.
AKP 17 senedir iktidarda ve Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı olduğu için devlet imkânlarından, kendi oluşturduğu devlet kadrolarından, kendi yarattığı zenginlerinden ölçüsüz bir şekilde yararlanıyordu.
Anadolu Ajansı kadrolarını, Yüksek Seçim Kurulu, İl ve İlçe Seçim Kurullarını oluşturan AKP, her seçimde hile yapıldığı iddialarına rağmen, “atı alan Üsküdar’ı geçti” diye meseleyi kapatabiliyordu.
Basın ve medyanın yüzde 90’ından fazlasını doğrudan yönetebilir hale geldiğinden, her türlü bilgiyi işine gelir şekilde sunma ve kamuoyunu yönlendirme yeteneğine sahipti.
İstediği gibi rakiplerini görünmez hale getirebiliyor, sadece sosyal medyada düzensiz çabaların eseri olan muhalif sesleri etkisiz kılabiliyordu.
Devlet gücünü acımasızca kullandığı için, insanları hürriyetleri, servetleri veya şereflerini kaybetme korkusuyla sindirmek gibi bir etki alanı içinde tutuyordu.
Bütün bunlar ve diğer sebeplerle AKP “yenilmez armada” olarak görülüyordu.
b- “Bunlar asla seçimle gitmez” kanaati toplumda yaygın bir hale gelmişti.
c- 31 Mart ve sonrası gelişmelerle işte bu “öğrenilmiş çaresizlik” duygusu kırıldı.
AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın yenilebilir olduğu görüldü. Hem de bütün bu saydığımız olağanüstü ve orantısız güç ve imkânlarına rağmen.
Bu yüzden adalet, bu yüzden vicdan, bu yüzden Türkiye kazandı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nun 17 gün sonra mazbatasının verilmek zorunda kalınması toplumu rahatlattı.
*****************************
ISLAK İMZALI TUTANAKLAR OLMASAYDI…
“Oyları kimin verdiği değil; kimin saydığı önemlidir!” demiş, Joseph Stalin.
İstanbul’da Ekrem İmamoğlu ve Ankara’da Mansur Yavaş’ın kazanmasında, Millet İttifakı görevlilerinin oyların sayımında görevlerini eksiksiz yapması belirleyici oldu.
Mansur Yavaş’ın önceki dönem seçiminden ders çıkarmış olması zaten beklediğimiz bir durumdu. Zaten oy itibariyle de AKP adayından epeyce farklı oy aldı.
Ama Ekrem İmamoğlu ile CHP ve İYİ Parti İl Teşkilatlarının İstanbul’da sandıklara bu kadar sahip çıkması bir sürpriz oldu.
AA verilerine göre bile sandık sayımları devam ederken AKP Adayı Binali Yıldırım’ın “seçimi kazandık” açıklaması sonrası normalde iş bitmiş olurdu.
Bu defa öyle olmadı. Çünkü Ekrem İmamoğlu, Binali Yıldırım’dan kısa bir süre sonra, ekranlara çıktı ve “bütün sandıkların ıslak imzalı tutanakları elimde” dedi. İşte bu bilgi geçmiş seçimlerdeki senaryonun oynanmasını engelledi.
Daha önce de yazdım, “İmamoğlu başkasının oylarını çaldığı için değil, kendi oylarının çalınmasını engellediği için kazandı.”
Şu açık olarak ortaya çıktı ki, seçim kazanmak için:
a- Her kesimden oy alabilecek dürüst adaylarınız olacak. Bu adaylar söz dalaşının ustası Erdoğan ve ekibiyle aynı üslubu konuşmayacak. Adaylar herkesi kucaklayıcı, sabırlı, olgun bir üslupla hizmetlerini ve hayallerini anlatmaya odaklanacak.
b- Her sandıkta yeterli sayıda görevli ve müşahit bulundurulacak. Bu görevliler oyların sayımında çok dikkatli olacak. Gerektiğinde itiraz şerhlerini koyacak. Sonunda mutlaka ıslak imzalı tutanak alıp, partisinin seçim merkezine ulaştıracak.
c- Partinin bilgisayar sistemi gerekli itirazlar için sağlıklı veri toplayabilecek.
Muhalefet bu temel görevlerini Türkiye bazında gerçekleştirebilirse, gelecek seçimlerde kazanma şansı çok büyük olacaktır.
CHP ve İYİ Parti bunları Cumhurbaşkanlığı seçiminde de yapabilseydi, gecenin bir saatinde daha YSK verileri girmemişken, sadece AA verilerine göre “adam kazandı” diye pes etmeyecekti.
*****************************
OLAĞANÜSTÜ İTİRAZ SÜRECİ
AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz sık sık TV kanallarında programlara çıkıp, uzun uzun “Olağanüstü İtiraz” gerekçelerini açıklamaya çalıştı. Ama hiç inandırıcı olamadı.
Çünkü “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu. Ama fark edemedik” gibi ilginç / tuhaf sözler söyledi.
Çünkü “bazı sandık görevlilerinin FETÖ’den mahkûm olanların birinci derece yakını olduğunu” söyledi. Aynı durumda olanların, Bakan, Büyükelçi vd kamu görevlerine atanmasında sakınca bulunmazken sandık kurulunda görev yapmasının sakıncasını anlatamadı. Bunlara neden zamanında itiraz etmediklerini açıklayamadı.
Çünkü “Büyükşehir seçiminde hile var, ilçelerde yok” derken gerekçe sunamadı.
Çünkü “bir takım suçların işlendiğini sezdiklerini” ve “bunların CHP adayına yaradığını” söylemesine rağmen bu suçların faillerini gösteremedi.
Hileyi CHP ve İYİ Parti mi yaptı? “Hayır”. Peki, Mülki Amir? “Suçlu değil”. Başka! Hâkim, Sandıktaki AKP’liler, “onlar da suç işlemedi”, “YSK’ya güveniyoruz.”
“Hileyi kim yaptı?” sorusuna verebildiği cevap: “Bu işte bir iş olduğu kesin.”
Böylesine bir cevaba da kimse inanmıyor.
***
AKP’nin olağanüstü itiraz dilekçesinde tek husus önemli olabilir:
AKP’nin itirazının kabul edilebilmesi ve seçimin yenilebilmesi için, oy kullanma yasağı olan kişilerin (hükümlü veya kısıtlı) oy kullandığının ispat edilmesi ve bunların sayısının İmamoğlu’nun yaptığı farktan büyük olması yani en az 13.730 olması gerekiyor…
18.04.2019
Ruhittin Sönmez