RÜYA DEYİP GEÇMEYİN… Aşağıdaki olaylar bire bir yaşanmıştır…

Aşağıdaki olaylar bire bir yaşanmıştır… RÜYA DEYİP GEÇMEYİN… Bu küçük ilçeye doktor olarak tayin olalı henüz on ay olmuştu. İkizdere’nin tek doktoruydu. Merkez Sağlık Ocağındaki 17 personeliyle beraber ilçenin sağlık sorunlarını çözmeye çalışıyorlardı. Başka doktor olmadığı için …

Aşağıdaki olaylar bire bir yaşanmıştır…     RÜYA DEYİP GEÇMEYİN…

Bu küçük ilçeye doktor olarak tayin olalı henüz on ay olmuştu. İkizdere’nin  tek doktoruydu. Merkez Sağlık Ocağındaki  17 personeliyle beraber  ilçenin sağlık sorunlarını çözmeye çalışıyorlardı. Başka doktor olmadığı için  günün her saati  nöbetçi sayılırdı. Çünkü hastanın ne zaman geleceği belli olmazdı ki…

Bekârdı. Kendisine  arkadaşlık etsin, yardımcı olsun  diye kardeşi Ümmü  ile beraber kalıyorlardı  birkaç aydır.

Küçük olmasına rağmen  sevmişti burayı . Ne de olsa meslekte “ilk göz ağrısıydı.” Gereksiz ve yersiz  hırslara  kapılmaz, insanlarla  iyi geçinmeye  çalışırdı.  Dürüst olmaya  önem verirdi. Çevresi tarafından sevilen bir hekimdi.  Ah bir de ihtisas sınavını kazanıp da  büyük şehirlere gidebilseydi…  Fakat  bunun için çok çalışmak gerekirdi. Bunca iş arasında zordu ama, neyse…

“Bir gün inşallah o da olur be!” derdi.

1982 yılı Ekim ayının başlarıydı. Bir gece  korkunç bir rüya gördü:

Rüyasında,  Sağlık Ocağının mavi renkli Land Rower  cipiyle   Rize’ye  gidiyorlardı.

İlçenin ortasından geçerek  Rize’yi   Erzurum’a bağlayan bir yoldu bu.  Burada  uzun zamandan beri yol yapım çalışması vardı. Rüyasında yol yapım çalışmasının olduğu  yerden arabayla  geçerken,  kocaman kocaman  kayaların üstlerine doğru  yuvarlandığını görmüştü.

Birden irkilerek uyandı. Ekim ayıydı, hava sıcak filan da değildi ama, boncuk  boncuk terlemişti.

İki gün sonrası…

Günlerden Perşembe.   Önceki gece gördüğü rüyanın  hâlâ  etkisindeydi. Ama bu gün Rize’ye gitmek zorundaydı. Çünkü hem dişi apse yapmıştı ve diş hekimine muayene olması  gerekiyordu  hem de Sağlık Müdürlüğü’nden temin edilecek bazı malzemeler için oraya uğraması lazımdı.

Her zaman olduğu gibi hava yine kapalıydı ve yeni yağmur yağmıştı. Bu gün yol üzerindeki Gürdere köyünde aşı yapılması gereken çocuklar ve ziyaret edilmesi gereken gebeler vardı. Bu nedenle hemşire Fatma Küçük ve ebe Şükran Manav’ı da mavi Land Rower  cipe alarak  yola çıktılar.

Aşı ekibini Gürdere köyüne bıraktıktan sonra  Rize’ye geçeceklerdi. Yağmur  yavaş yavaş yeniden çiselemeye başlamıştı. Hava biraz serindi. Ağrı kesici içmesine rağmen dişindeki ağrı giderek artıyordu.

Hemşire ve ebe hanımları köye bıraktılar.  Yol yapım çalışması  aylardır  devam ettiği halde   bu gün nedense  iş makinaları kenarda duruyor, çalışma yapılmıyordu.  “Belki erken olduğundandır” diye mırıldandı.  Saate baktı, 9.15 i gösteriyordu.

Geçtikleri yolun bu kısmı oldukça dardı. Sağ tarafta yükselen uçurumdaki kayalar sanki insanın üstüne geliverecek gibiydi.  Koca  koca simsiyah  kayalar…Bu gün  her zamankinden  daha ürkütücü görünüyorlardı.

Yağmur şiddetini  artırmıştı. Doktor Bayram şoföre seslendi:

“Halil Efendi şuradan hızlıca geç. Sakın oyalanma.  Önceki gece rüya gördüm. Tam burada kayalar üstümüze  yuvarlanıyordu.”

Şoför: “Merak etme sen doktorum  ben işimi bilirim” diyerek, adeta homurdandı  hızlı ve zor  anlaşılır şivesiyle…

Oradan süratle  geçtiler.

Rize’ye vardıklarında  hemen Devlet Hastanesine uğrayıp diş tedavisini yaptırmayı planlıyordu. Saat 10.30 olmuştu. Tam diş koltuğuna oturuyordu ki,  diş hemşiresi:

“Doktor bey siz İkizdere Merkez Sağlık Ocağında mı çalışıyorsunuz” dedi, elinde tuttuğu telefon ahizesiyle. Tabii o zamanlar cep telefonu yoktu.

“Evet” dedi,  Doktor Bayram.

“O zaman size bir telefon var.”

Doktor Bayram hemşire hanımın uzattığı telefonun ahizesini daha kulağına dayar dayamaz, karşıdan çığlık çığlığa bir kadın sesi duydu:

“Alo doktor bey!  Siz misiniz? Ben Emine hemşire!”

Doktor Bayram daha  “evet benim” demeye kalmadı, karşıdaki ses  yine feryat  figan:

“Doktor bey mahvolduk. Sağlık  Ocağı  cesetlerle dolu. Bu  sabah İkizdere’de kaza oldu,”  diye  bağırıyordu.  Doktor Bayram daha hiçbir şey  sormadan karşıdaki ses büyük bir heyecan ve telaş içinde anlatmaya devam ediyordu:

“Ölenlerin üç tanesi de asker. İkizdere’nin  aşağısında Kumluk taraflarındaki yolda heyelan olmuş. Tam o sırada yoldan geçmekte olan İkizdere minibüsü kayaların altında kalmış.”

Doktor Bayram şaşkınlıkla sordu:

“Saat kaçta olmuş?”

“Saat 9.30 a doğru.”

             DEVAMI HAFTAYA…

RÜYA DEYİP GEÇMEYİNTürkiye

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.