“SONBAHARIN BİZİ DALDIRDIĞI RÜYA…”
Ne güzel ne muhteşem bir şarkıdır o…
“Sonbaharın bizi daldırdığı rüya geçici,
Sararan dallarının çizdiği dünya geçici.
Ellerin böyle sokulgan, nefesin böyle yakın,
Bana dünyaları vadetse de içten bakışın,
O ışık kaynağı gözlerdeki mana geçici,
Sararan dallarının çizdiği dünya geçici.”
Mehmet Çınarlı’ının yazdığı, “artık sona gelindiği “ duygusuyla buram buram hüzün kokan yukarıdaki sözlerle, Bekir Sıtkı Sezgin’in yaptığı hüzzam beste olağanüstü bir uyum sağlamış.
Mevsimler hızla gelip geçiyor.
Şimdi artık insanın içini ferahlatan o tatlı serinliği, sarı ve kızılın bütün tonlarını taşıyarak, aheste aheste dallarından ayrılan o rengarenk yapraklarıyla güzelim sonbahar mevsimini yaşıyoruz.
Bazılarına göre “sonbahar sanattır, diğerleri sadece bir mevsim…”
Ama birçok insan sonbaharı sevmez…
Hatta kimilerine göre “hazan mevsimi” hüzün mevsimi demektir.
Bense buna hiç katılmam.
Meyve ve sebzelerin bol bol bize sunulduğu yakıcı yaz sıcaklarından kurtularak havaların serinlediği güzel bir mevsim değil midir sonbahar?
Kendimize sadece altı yedi saat zaman ayırabildiğimiz o kısa yaz gecelerine değişilir mi hiç, sonbahar geceleri?
Bu mevsimde ağaçlar adeta hüzün içinde yapraklarını dökmektedir ama yeni bir doğuş ve uyanış için gelecek yıl ki bahara hazırlanmaktadır tabiat…
Bu mevsimde duygu ve hicran yüklü şarkılar ister istemez dolanır dilime…
“Yine hazan mevsimi geldi
Yine yapraklar rüzgarların peşi sıra gidecek…”
Yine bir başka şarkıda:
“Ben gamlı hazan, sense bahar,
Dinle de vazgeç…
Sen kendine kendin gibi,
Taze bir bahar seç.
Olmaz meleğim, olmaz böyle bir aşk,
Ben de vakit geç…
Diye hayıflansa da şair…
Sevilecek çok şey bulurum sonbaharda…