Yeni Bakanlar Yeni Umut Mu? Rasyonel ve İnsancıl Yönetim Tartışılıyor!
Ruhittin Sönmez yazısında, yeni ekonomi ve içişleri bakanlarının uygulamalarını inceleyerek, keyfi uygulamalar yerine kurallara dayalı bir yönetimin önemini vurguluyor. Yazıda, bakanların değişmesiyle uygulamaların nasıl değiştiği ve bu durumun kabul edilemezliği ele alınıyor.
Ruhittin Sönmez yazısında, yeni ekonomi ve içişleri bakanlarının uygulamalarını inceleyerek, keyfi uygulamalar yerine kurallara dayalı bir yönetimin önemini vurguluyor. Yazıda, bakanların değişmesiyle uygulamaların nasıl değiştiği ve bu durumun kabul edilemezliği ele alınıyor.
RASYONEL VE İNSANCIL YÖNETİM
Mayıs 2023'te tekrar Cumhurbaşkanı seçilen R. Tayyip Erdoğan ekonomi ve içişleri bakanlarını değiştirdi.
Ekonominin başına getirilen, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek göreve geldikten sonra yaptığı ilk açıklamalarda, "Türkiye'nin rasyonel (akılcı) bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı bir Türkiye ekonomisi özlenen refaha ulaşmamızda önemli olacaktır. Şeffaflık, öngörülebilirlik, uluslararası normlara uygunluk temel hedefimiz olacaktır" dedi.
Bu açıklama aslında kendinden önce ekonominin rasyonel yani akılcı bir şekilde yönetilmediği ve kurallara uyulmadığının itirafı idi.
Hele hele "şeffaflık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk" kriterlerinin hedef alınacak olması bu kriterlerin de hiç uygulanmadığının bir ifadesi olarak değerlendirildi.
Şimşek bakan olduğunda, TÜİK rakamlarına olan güvensizlik tavan yapmıştı. Elbette ki yeni bakan yanlış rakamlarla doğru karar verilmesinin mümkün olmadığını iyi biliyordu. Bahsettiği kriterlere uyulması ve gerçek verilerin şeffaf şekilde açıklanması taahhüdünü içeren sözleri hem vatandaşlar ve hem de finans çevrelerinin güveni için önemliydi.
****
Oysaki devletin bakanlık verdiği kişilerin de yetkili kurumların da akılcı politikalar uygulaması ve kurallara uyması yasal görevleriydi.
TÜİK'in verilerinin de şeffaf ve uluslararası normlara uygun şekilde belirlenmiş olması gerekiyordu. Ama TÜİK hala verilerine güvenilmeyen bir kurum.
Çalışan ve emeklilerin maaş zammı TÜİK'in enflasyon oranlarına göre yapılıyor. Bu yüzden sabit gelirlilerin satın alma gücünün her geçen gün düşmekte olması bu güvensizliğin ana kaynağı. Satın alma gücü düşen sabit gelirliler TÜİK verileriyle haklarının çalındığını düşünüyor.
Uzmanlar hala "TÜİK rakamlarının gerçeği yansıttığını ve devletin (TÜİK'in, TCMB'nın) verilerinin şeffaf olduğunu söylemek için çok erken olduğu" kanaatindeler.
Demek ki önceki bakanlar döneminde yasalarla tanımlanmış görevler yapılmamış, kurallara uyulmamış, keyfi bir devlet yönetimi uygulanmıştı. Yeni ekonomi yönetiminin bu girilen yoldan çıkması da kolay olmuyordu.
*****************************
BAKANA GÖRE DEĞİŞEN UYGULAMA
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya göreve başladıktan sonra çok sayıda çete/ mafya/ terör örgütü operasyonlarının yapıldığı ve yasadışı organizasyonların çökertildiğine dair bilgiler almaya başladık.
O kadar çok operasyonda, o kadar çok sanık yakalanmıştı ki... Herkes "devlet bunları önceden biliyor olmasa bu çapta operasyonlar ve bu büyüklükte yasadışı çetelerin etkisizleştirilmesi mümkün olmazdı. O halde bu operasyonların yapılması için bakanın değişmesi mi gerekiyordu?" diye sormaya başladı.
Daha önceki bakanın görevde olduğu dönemde yasadışı örgütler, kaçakçılar ve mafyatik insanlarla boy boy resimleri çıkmıştı. Yeni bakan Yerlikaya'nın yasadışı örgüt yönetici ve mensuplarıyla bir resmi görülmedi.
****
İstanbul Valisi Davut Gül, Habertürk TV'de, yeni bakan Ali Yerlikaya'nın yönetim anlayışı ile ilgili, ilginç bir açıklama yaptı:
Ali Yerlikaya'nın "İçişleri Bakanı olmasıyla beraber, Bakanlığın belli konulardaki bazı kararları tekrar gözden geçirildi. Sayın Bakanımızın İstanbul'da 'Cumartesi Anneleri'yle ilgili genel yaklaşımı daha insani, daha insancıl. Polislerle vatandaşları karşı karşıya getirmek istemeyen genel çerçevesi vardı. Diyalogla ve bakanımızın koyduğu kriterlerle mesele çözüldü" dedi.
Demek ki önceki bakan döneminde yasal eylem haklarını kullanan vatandaşlara devletin yaklaşımı, şimdiki gibi "insancıl" değilmiş. Mesele "polislerle vatandaşı karşı karşıya getiren bir çerçevede" ele alınıyormuş.
Ama biz yıllardır popülist ama hukuk devletinde yeri olmayan şu tür ifadeleri duyduk: "Bakan olarak emniyet güçlerimize tekrar talimat veriyorum. Uyuşturucu satıcısını bulduğunuz an ayaklarını kırın, Uyuşturucu satıcısının ayağını kırmayan polis görevini yapmamış demektir."
"Yıkılamaz" diye mahkeme kararı olan metruk binalar için, Bakanın muhtarlara söylediği "Arkadaş sen gece yık mahkeme kararı arkamızdan gelsin" sözü de unutulmadı.
Peki, bunları söyleyen kişi böyle dedi de uyuşturucu ile mücadele etti mi? Ettiyse başarılı oldu mu? Olduysa yeni bakan bu kadar uyuşturucu operasyonu yapmak zorunda kaldı?
****
İki yeni bakanın, kendinden önceki aynı görevi yapan bakanlarla, bu kadar yaklaşım farkı olması iyi bir şey olabilir. Fakat binlerce yıllık devlet geleneği olan bir ülkede, kurumların şahıslara göre bu kadar zıt politikalarla yönetiliyor olması kabul edilemez.
Bunlardan sonra gelecek bakanların tekrar eski bakanlar gibi "akılcı ve insancıl olmayan yöntemler"uygulamayacağının garantisi var mıdır?
Devletin "akılcı ve insancıl bir anlayışla" yönetilmesi şansa bağlı olmamalı. Her kim göreve gelirse gelsin akılcı, kurallara dayalı bir yönetim sergilemek zorunda olmalı.
Kurumsal yapılarda ortak aklın ürünü olan uygulamaların kökleşmiş olması gerekir.
Vatandaşın devletine güvenmesi, devleti ile karşı karşıya gelmemesi devlet başkanının tesadüfen iyi veya kötü bakanları seçmesine bağlı olmamalı.
Hukukun üstün olduğu gelişmiş toplumlardakine benzer bir yönetim talep ediyoruz.
Evrensel normlarla uyumlu yazılı kurallarımız var. Fakat uygulanmıyor.
Anayasa Mahkemesi kararlarının bile uygulanmadığı bir ülkede bu hal şaşırtıcı değil.
Kim göreve gelirse gelsin hukuk, bilim ve ahlak kurallarına göre yönetmek zorunda kalacağı bir sisteme ihtiyacımız var.
Ruhittin Sönmez
01.02.2024