Burdur’daki bazı dernek ve vakıflar Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerine yönelik basın açıklaması gerçekleştirdi.
Burdur Pazar Camii bahçesinde bir araya gelen AGD, AKÇED, ASRİAD, BEŞİR Derneği, Birlik Vakfı, İHH, Genç İHH, UDEF Uluslararası Öğrenci Derneği, Gülistan Derneği, Cihannüma, Diyanet-Sen, EHAD Evrensel Hafızlar Derneği, Eğitim Bir-Sen, Emekli Memur-Sen, İlim Yayma Cemiyeti, Sağlık-Sen, TÜGVA, Türkiye Gençlik Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Türk Ocakları Burdur Şubesi başkan ve temsilcileri Doğu Türkistan’daki insanlık dışı zulümlerin durdurulmasını istediler. Katılımcı dernek, vakıflar adına konu hakkında yazılı basın açıklamasını okuyan Burdur Genç İHH Başkanı Oktay Akgün; “Doğu Türkistan’daki hak ihlalleri, adım adım soykırım.” dedi.
Bugün Burdur Sivil Toplum Kuruluşları ile birlikte Sesimizi yükseltiyoruz. Çin hükümetinin özellikle 2017 yılından beri sayılarının 1200’ü geçtiği belirtilen toplama kamplarında 1 ila 3 milyon kişiyi zorla alıkoyduğunu biliyoruz! Çin zulmünün açıkça diğer adı: Adım adım soykırımdır! Doğu Türkistanlılar, inanmadıkları Çin ideolojisinin söylevlerini, marş ve şiirlerini ezberlemek zorunda bırakılıyor! Sanki bir dinmiş gibi, Çin komünist partisinin liderine tazime zorlanıyor! Biz burada Uygur’u, Kazak’ı, Kırgız’ı ve Huri’siyle İslam inancına mensup insanları, ırkçı bir yaklaşımla topyekûn ortadan kaldırmayı hedefleyen Çin’in soykırım içeren uygulamalarından vazgeçmesi adına bir kanaat oluşturmayı hedefliyoruz!
Ülkesi Bosna’da nice soykırımlara şahitlik eden rahmetli Aliya Izzetbegoviç “Unutulan soykırım tekrarlanır.” diyor. Hiçbir soykırım elbette unutulmasın ve insanlık ailesi bir daha asla soykırımlarla yüz yüze kalmasın duasıyla Çin’in bu zulmüne karşı; yerel, ulusal ve uluslararası kamuoyunu farkındalığa çağırıyoruz.
Doğu Türkistan, bir etnik gruba karşı girişilmiş en yaygın ve sistematik baskı rejimlerinden birine sahne olmakta! 2016 yılından bu yana 1 ila 3 milyon Uygur, toplama kamplarıyla hürriyetlerinden yoksun bırakıldı, işçi kölelere dönüştürüldü ve kısırlaştırma programlarının hedefi oldu. Uygurlar bugün en temel insani hakları ellerinden alınmış bir halk olarak kitlesel bir cezalandırma ile karşı karşıya bulunmaktadır. Çin’in Uygur bölgesinde uyguladığı terörle savaş ve güvenlik merkezli politikaları Uygur toplumunu kültürel kimliklerinden, dini inançlarından sıyrılmış ve “terbiye edilmiş” makul vatandaşlar haline getirecek kitlesel bir sosyal mühendislik projesi olarak görülmelidir. Bugün geldiğimiz noktada, Uygur bölgesinde, Uygurca tüm eğitim kurumlarından kaldırılmış, din eğitimi ve öğretimi yasaklanmış, Kur’an-ı Kerim dahil dini kitapları bulundurmak ve okumak, ibadet etmek, sakal bırakmak, başörtü, uzun etek gibi dini kisveler kullanmak yasaklanmıştır. Şimdi bir de bu zulümlere Çin hükümetinin irrasyonel “Sıfır Kovid” nedeniyle eve kapatılma zorunluluğu eklendi! Evlerin kapıları kaynak makineleriyle kapatılmakta, insanların en temel ihtiyaçlarını gidermek için dahi dışarı çıkmalarına müsaade edilmemektedir! En son yaşanan elim yangın faciası ve Çinli görevlilerin bu faciaya seyirci kalmaları bir kez daha göstermiştir ki, Çin Komünist Partisi ve yönetimi, zalim ve katildir.
Çin, Doğu Türkistan’daki uygulamalarından açıkça anlaşıldığı üzere, Doğu Türkistan’da Uygur, Kazak, Kırgız olmak bugün âdeta “suç telakki edilmekte” ve insanlar peşinen “düşman ve terörist” olarak yaftalamaktadır. Öncelikle Çin’in bu tutumdan derhal vazgeçmesi gerektiğini ilkesel olarak hem uluslararası toplumun hem de kamuoyunun kabul etmesi gerekmektedir! Doğu Türkistan’da kurulan ve Uygur, Kazak, Kırgız ve diğer azınlık gruplarının evlerinin içine kadar takip edilmesini sağlayan yüksek teknoloji ürünü takip ve gözetleme sistemleri derhâl kaldırılmalı; sokak sokak, cadde cadde, ev ev bu uygulamaları yapan 1.400’ü aşkın güvenlik şirketi bölgeden çekilmelidir. Çin, Dünya Sağlık Örgütü’nü ve bağımsız sağlık kurumlarını derhâl kamplara davet etmelidir. Birleşmiş Milletler, Çin’in insan haklarını ayaklar altına alan toplama kampları vahşetini derhâl durduracak sahici adımlar atmalıdır! Çin’in veto engelini aşabilecek önlemler getirilmelidir! Toplama kampları utancından kurtuluncaya kadar tüm ülkeler Çin ile siyasi, ticari ve askerî bağlarını koparmalıdır. Çin’in en büyük ticari ortağı İslam dünyasıdır! Bu çerçevede, ekonomik yaptırım mekanizmalarının etkinliği göz ardı edilmemelidir! Bu bir öz eleştiri: İslam dünyası ve medya kuruluşları Doğu Türkistan’daki hak ihlallerini yok görmekten vazgeçmeli ve bu konuya daha çok ilgili göstermelidir! Doğu Türkistan konusunda İslam dünyasının çatı kuruluşu olan İslam İşbirliği Teşkilatı âdeta yok hükmündedir! İslam İş birliği Teşkilatı kuruluş misyonunu deruhte etmelidir. Zira Teşkilat’ın mevcut tutumu Çin’i daha da cesaretlendirmektedir. Bugün, burada, Çin zulmüne karşı tek ses olmak için 20 Sivil Toplum Örgütü olarak beraberiz, aynı zamanda ilimizde yaşayan Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin, her zaman yanındayız. Çin zulmünü, özellikle de kadınların maruz kaldığı işkenceleri dünyaya duyurmak için mücadele içerisinde olan kardeşlerimizi desteklediğimizi ve bu mücadelelerinin barış ödülüne yaraşır bir mücadele olduğuna inandığımızı da buradan dile getirmek isteriz. Son olarak belirtmek isteriz ki; Dün olduğu gibi, bugün ve yarın da her türlü hak ihlaline karşı mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz ve mazlumların yanında kalmaya devam edeceğiz! Çünkü, bizler inanıyoruz ki; Martin Luther King’in ifade ettiği gibi; ‘‘Herhangi bir yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adalete yönelik bir tehdittir.’’ Allah, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin yardımcısı olsun.”
burduryenigün
Yorumlar (0)