Babası Ahmet Yılmaz (Ah⁴met Çavuş) 17 yaşındayken Birinci Dünya Savaşi için askere alınıp, acemilik eğitiminden sonra Avusturya’ya sevk edilir. Galiçya Cephesi’nde Ruslara karşı savaşırken çavuş rütbesine yükselir; ardından Irak Cephesi’ne gönderilir. Bağdat’ta Ahmet Çavuş’a cephede savaşmak yerine imamlık görevi verilir. Ahmet Çavuş’un dini bilgisi çocukken komşu köy Dengere’de devam ettiği medrese eğitiminden gelmektedir. Kuran’ı Kerim’i hafızlık derecesinde ezbere bilen Ahmet Çavuş, Bağdat yıllarında Arapça’yı da öğrenir. Suriye Cephesi’nde vebaya yakalanansa da hayatta kalmayı başaran Ahmet Çavuş köyüne dönebilmiştir. Yaşı ilerleyince köyün Çavuş Dayı’sı olarak anılmaya başlayan Ahmet Çavuş bacağındaki savaştan kalma merminin özellikle soğuk havalarda verdiği sızıyla 75 yaşına kadar yaşamıştır.
Osman Yılmaz, Gönen Köy Enstitüsü’nde açılan altı ay süreli eğitmenlik kursunu 1946 yılı sonunda tamamlayarak okul binası olmayan köyünün camisinde üç yıl eğitim-öğretim yapmıştır. Kızı Müzeyyen babasının alfabeyi Tefenni’den aldığını ve köye eşekle getirdiğini anlattığını aktarmaktadır. Camideki sınıfı köyde heyecanla karşılanmış; 7-16 yaş arası kız, erkek gelmek isteyen bütün çocuklar camide toplanmıştır. İlk öğrencilerden 1940 doğumlu Firdevs Öztürk camideki sınıfı şöyle tarif etmektedir:
Evlenecek kızlar da vardı. En küçükleri bendim. Zekeriya bizden 10 yaş büyük, yetişkin. Hadi oğlum camiye. Kışın sabahları odun götürürdük. Soğukta kim uğraşacak evden odun getirmekle. Okula yaklaşınca harımlardan alır götürürdük odunu... Tıraşımızı Osman Çavuş yapardı, Yunan’dan esir gelme. Bir makine getirmiş. Ağlata ağlata bizim saçımızı keserdi. Makinenin dişi yoktu, yoldura yoldura.
Camideki okula gündüzleri çocuklar giderken, akşamları da askerliğini yapmış gençler devam eder, ancak akşam sınıfında öğrenciler arasındaki kavgalar eksik olmaz. Okula sadece 9 gün gittiğini ama 29 harfi öğrendiğini söyleyen Halil Yiğiter (Derelinin Halil) camideki kavgalardan birisini şöyle anlatmıştır: “... sonra bir dövüştüler ikisi. Okul kapandı. Camide teravih namazında dövüştüler bir de. Osman’da koca bıçak var. Kurtaramayacak millet ya!” Camideki kavga ile akşam sınıfı kapanır, Derelinin Halil’in eğitimi 9 gün ve 29 harfle sınırlı kalır; bir daha da okuma-yazma öğrenme fırsatı bulamaz.
Osman Yılmaz okuma-yazma öğretmenin dışında camide başta zeybek olmak üzere çeşitli halk oyunları ve türküler de öğretir. Köylüler camideki eğitimi daha çok bir eğlence gibi görür. O zamanlar 20 yaşında olan Yayla Çetin (Ömerin Yayla) camideki okul hakkında ilk şunu hatırlamaktadır: “Rahmetlik Osman hava çeker otururdu [türkü söyler dururdu] çocuklara”. Kamile Yılmaz köyde eski bir olay anlatılırken yılın hangi yıl olduğunun söylenmediğini, sadece o yıl ya da ona yakın bir yıl meydana gelen önemli bir olayın belirtildiğini ifade etmektedir. Osman Yılmaz’ın oynadığı o oyunlar köylüye yabancı olmasından dolayı dans olarak adlandırılır ve o yılın en büyük olayı olarak kabul edilir: Artık Karaköy’de 1948 yılının adı “Kalfa Osman’ın dans oynadığı yıl”dır.
Yapımında köylülerle birlikte çalıştığı okul binası tamamlanınca öğrencilerini köy enstitüsünden yeni mezun öğretmenlere devrederek Aydın’a taşınıp Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’na muhasebeci olarak girer. Aydın’daki muhasebecilik yıllarının ardından Osman Yılmaz’ın Bursa Erkek Sanat Enstitüsü’ne gidişini kızı Müjgan şöyle anlatmaktadır: “1955'te Bursa'ya Yapı Sanat Okulu’na gidiyor. İki yıl hiç gelmiyor. ‘Başkalarının dört yılda zor bitirdiği okulu iki yılda bitirdim’ derdi.” O dönemde sanat enstitüsü mezunları kalfalık belgesi alırken meslekleri dahilindeki görevlerde lise mezunu hakkı kazanmaktadır; böylece Bursa dönüşü Çavdır’da fen memuru olarak çalışmaya başlayan Osman Yılmaz artık Kalfa Osman olarak anılmıştır.
Osman Yılmaz’ın askerde öğrendiği ve zaman zaman köyde uğraştığı fotoğrafçılık da köy için yeni bir şeydir. Köyün çocukları o köye gelince hemen toplanmaktadır. Her ne kadar çekilen fotoğrafların çoğu günümüze ulaşmasa da Ömer Tuncel (Ömer Hoca) o günleri iyi hatırlamaktadır:
Bir fotoğraf makinesi, çuval gibi kafasına geçirip, milletin bir fotoğrafını çekiyordu. Ayda yılda bir kere gelir. “Nasıl oluyor?” diye hepimiz toplanırız. Cam şişenin içine bir şeyler koyuyor, ilaç tabii. Fotoğraf çekiyor, bize gösteriyor. Hepimiz şaşardık: “Nasıl oluyor da fotoğraf çıkıyor suyun içinden” diye.
Müteahhitliğe 1959 Antalya’da başlayan Kalfa Osman 1964 yılında kaza geçirip Gölhisar’a taşınıncaya kadar farklı şehirlerde inşaat işleriyle uğraşır. 1973 yılında Gölhisar Belediyesi’nden fen memuru olarak emekli olduktan sonra müteahhitliğe geri dönmüş inşaatlarında birçok Karaköylü’ye de iş olanağı sağlamıştır. 1976 yılında Marmaris’ten arazi almasıyla inşaat işlerinin çoğunu buraya taşır; ilerleyen yıllarda da temelli olarak yerleşir. Karaköy’den ise hiç kopmaz, her yıl Nisan ayında geldiği köyden havaların soğumasıyla Ekim ayında ayrılır.
Karaköy’ün en önemli şahsiyetlerinden biri olan Kalfa Osman, emeklilik yıllarını geçirdiği Marmaris’te 13 Nisan 2006 tarihinde 86 yaşındayken hayatını kaybetmiştir.
Askerde öğrendiği okuma-yazmanın üstüne bütün eğitimi köy eğitmenliği kursu ve yapı sanat okulu olmasına rağmen kendini çok geliştirdiği, momentum gibi fizik dersi konularını bile bildiği söylenen Kalfa Osman hayattaki başarısını köy enstitüsünde öğrendiklerine borçlu olduğunu söylemiştir. Disiplinli ve planlı yaşam biçimini kızı Müjgan söyle ifade etmektedir “Her gün saat 8'de kahvaltı yapar; saat 10'a kadar iki farklı gazete okur; saat 10 ile 12 arası kitap okur; 12 öğle yemeği. Her gün bu şekildedir”.
Kaynak:Barış Deyirmenci ÇAVDIR Haber
Yorumlar (0)