Türkiye, 6 Şubat sabahı saat 04.17'de Kahramanmaraş Pazarcık'tan gelen 7.7 büyüklüğündeki deprem acısıyla sarsıldı. Bu acıdan 9 saat sonra ise saat: 13.24'te Elbistan'da yaşanan 7.6'lık depremle ikinci kez yüreklere ateş düştü.
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi'nin (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir.
Binlerce binanın enkaza döndüğü, on binlerce canımızın hayatını kaybettiği depremlerin ardından felaket bölgesinde araştırma ve incelemede bulunan İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi'nin (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, gözlem ve değerlendirmelerini Habertürk'ten Alper Uruş'a anlattı. İşte Sözbilir'in çarpıcı sözleri:
"İlk günden beri deprem bölgesindeyim. Maraş'tan Malatya'ya doğru 2. depremin yüzey kırığını inceleme çalışmamızı gerçekleştirdik. Yol boyunca hasar görmüş yerleşimler; yıkılmış binalar, paramparça olmuş yollar, heyelanlar, kaya düşmeleri ve ne zaman bitecek bu sarsıntılar der gibi bakan çaresiz insanlar...
Beyaz renk ile boyanmış bu coğrafyada yaşam mücadelesi veriyorlar. Düşünüyorum da, doğanın gücünü yanımıza alabilmek için ne yapabiliriz? Nerede hata yapıyoruz? Doğa ile uyum içinde yaşamayı kimler engelliyor? Asrın depreminde binlerce bina yıkıldığına göre, şehrin yerleşim düzenini planlayan şehir ve bölge planlamacılar, yer seçimini yapan jeoloji ve jeofizik mühendisleri, projeyi çizen mimar ve inşaat mühendisleri, çizilen projeyi uygulatan müteahhit, bina yapımında çalışan inşaat işçisi ve tüm bu süreçlerde çıkan raporları onaylayan, raporları denetleyen resmi ve özel yapı denetim kurumları, yanlış yapılaşmaya oturma ruhsatı verenler bu insanlık suçunu paylaşıyor.
Demek ki biz, olması gereken bilgi birikimine sahip, vicdani sorumluluk ve etik değerlerle donatılmış insanlar yetiştiremiyoruz. Bugün Türkiye'de üniversiteye sadece dersi olduğu gün ve saatte köpeğiyle gelen veya hiç gelmeden maaş alan profesörler var, hatta öğrenciyi evine/ayağına çağırıp ders anlatan hocalar var.
Normal şartlarda üniversitenin kapısından dahi girmemesi gereken öğretim elemanları her türlü insanî değerlerden yoksun bir şekilde üniversitede cirit atıyor. Kimdir bu insanlar? Bu şekilde hareket etme hakkını nereden alıyorlar? Bilemiyorum...
Demek ki, öncelikle eğitme ve öğretme derdi olmayan insanları üniversite kapısından içeri almayacağız. Bunun için de eğitim sistemimizi değiştirmemiz, düzeltmemiz lazım ama hiçbir ülkeyi örnek almadan. Bunun için önce gelişmiş tüm ülkelerdeki eğitim sistemlerini inceleyeceğiz, analiz edeceğiz, sonra bize en uygun eğitim sistemimizi geliştireceğiz.
İnsani değerlerle donatılmış, vicdanlı ve etik bir Türk eğitim sistemine şiddetle ihtiyaç var. Sağlıklı bir gelecek kurmak için bu şart. Kısacası en az doğa kadar dürüst ve ahlaklı bir toplum olma yolundaki son şansımızı zorlamalıyız. Buna gücümüz var."
Yorumlar (0)