Atalarımız ‘ateş düştüğü yeri yakar’ derler ve çok ta doğru söylerler… Ve geçtiğimiz hafta Cuma akşamı saat 20.55 sıralarında Erzincan ve Malatya’da meydana gelen ve Richter ölçeğine göre 6.8’lik deprem bin 607 kişinin yaralanmasına, 41 kişinin ölümüne, 45 kişinin ise enkaz altından sağ olarak çıkarılmasına neden olduğu gibi, 4 gün içinde binden fazla artçı depremin de meydana gelmesine neden olmuş… Dolayısıyla da bu deprem sâdece Elazığ ve çevresine değil, Ülkemizin tam ortasına düşmüş ve bizim ‘depremzedeler kadar olmasa-olamasa da’ yüreklerimizi kor ateş gibi yakmaya ve ciğerlerimizi dağlamaya devam ediyor… Ve bir süre daha devam edeceğe de benziyor. Çünkü bizim inanç ve imanımıza göre mû’minler bir bedenin azaları gibidir ve bir bedende ağrıyan acıyan bir uzuv bütün bedeni rahatsız eder!
Daha doğrusu, kendisi yıkıcı, sonuçları can yakıcı, acıları ise çok taze olduğu için bizler Erzincan depremini konuşmaya ve yazıp çizmeye devam ediyoruz ve bir süre daha edecek gibi de görünüyoruz… Çünkü biz günlük planlar yapan ve günübirlik hesaplar yapan, kitaplar yazan, kısa bir süre sonra da unutan bir millet hâline geldik maalesef…
Şöyle ki; genelde dünyanın bazı bölgeleri, özelde de ülkemizin birçok bölgesi 1., 2. ve 3. derecede deprem kuşağı üzerinde oturuyor ve bu bölgelerde sık sık depremler meydana geliyor. Ve bu depremler çok sayıda can ve mal kaybına, dolayısıyla da canlarımızın yanmasına neden oluyor. Ki, geçtiğimiz yıl Denizli/Acıpayam merkezli bir depremi biz de şiddetli bir şekilde hissetmiştik, ama şükürler olsun o depremi kazasız, belâsız ve kayıpsız bir şekilde atlatmıştık. İzmir, Manisa ve bazı ilçeleri ile Muğla/Marmaris ve çevresinde meydana gelen büyüklü küçüklü depremler ona hâkezâ!
Burdur’daki evlat ve torunlarım, kardeşlerim, akraba, eş-dost ve arkadaşlarım hariç İstanbul’da 7+1 evlât ve torunum, Ankara’da yine bir torunum, Konya’da yeğenlerim, Denizli/Acıpayam da baldızım ve âilesi var! Ve bu saydığım illerin tamamı da 1. Derecede deprem kuşağı üzerinde bulunuyor. Ve insanın aklı bu bölgelerden gitmiyor ki, ben milletimizin tamamını kardeş olarak görüyor ve milletle gülüp eğleniyor, milletle üzülüp ağlıyorum. O nedenle, ben Cenab-ı Hakk’tan ölenlere tekrar tekrar ganî ganî rahmetler, yaralılara âcil ve kalıcı şifalar, ölenlerin yakınlarına ve sevenlerine sabrı cemiller ve ecri ceziller diliyorum. Ayrıca ‘bu deprem esnasında büyük fedâkârlık gösteren, hattâ kendi hayatlarını bile tehlikeye atan AFAD, UKME, JAK vb. kuruluşların ekiplerine, itfaiye görevlilerine ve depremzedelerin yaralarının sarılmasında büyük fedakârlık gösteren sağlık müdürlükleri ile bu ekiplere lojistik destek sağlayan Kızılay yetkililerine; yine başta ilimiz olmak üzere depremden hemen sonra depremzedelerin imdâdına yetişen belediye görevlilerine ve onlara görev veren belediye başkanlarına ne kadar teşekkür etsek azdır…’ diyorum.
KEŞKE DEPREM SONRASINDA GÖSTERDİĞİMİZ BİRLİK
BERABERLİĞİ DAHA SONRALARI DA SÜRDÜREBİLSEK!
Biz dayak yiye yiye dövmesini de öğrendik. Yani biz millet olarak tabii âfetler esnasında ve sonrasında ve vatan söz konusu olduğunda tabii, canımızı hiçe sayıyor ve birbirimizle kenetlenip yaralarımız iyice büyümeden sarmasını biliyoruz elhamdülillah… Ve sayısını benim de bilmediğim depremlerden sonra yapılabilecek her şeyi yapıyoruz. Ancak, depremlerde bir domino taşı gibi devrilen, dolayısıyla da birçok can ve mal kaybına neden olan depremlerin zararlarını asgari seviyeye indirilmesi konusunda aynı duyarlılığı ya da hassasiyeti göstermiyor-gösteremiyoruz maalesef… Oysa
hemen herkesin bildiği ya da bileceği gibi genelde dünyada, özelde de Türkiye’mizde bir deprem gerçeği var ve Ülkemiz sık sık bu acı gerçekle karşılaşıyor!
DEPREMİN VERDÎĞİ ‘MADDİ-MÂNEVÎ’ ZARAR, YAPILARIN
MALİYETİNDEN KAT KAT DAHA FAZLA. AMA ANLAYAN AZ
Meselâ; Marmara depreminin ülkemize mânevî mâliyeti hâriç maddî mâliyeti 200 milyar Doları ((1 trilyon 200 milyon TL’yi)) bulmuş! Ki, biz bu parayı o depremin yaralarını sarmak yerine yaraların açılmasını önlem için harcamış olsaydık, hem o kadar insanın canı yanmaz, hem de bu kadar malımız-mülkümüz kaybolmazdı…!
Velhâsılı-ı kelâm; depremler aslında tabii bir âfettir. Fakat felâketlerden ders alıp tedbir almamak ise daha büyük bir felâkettir!
Hülâsâ-i netice; ‘yaşanan onca âtet veya felâketten ders almamak ve sebepler dairesinde alınabilecek olan mâddî tedbirleri (mânevî tedbirleri de tabii!) almamak; yaşanan büyüklü küçüklü felâketlerden kendimizi manen de, madden de sorumlu tutmamak, dolayısıyla da kendimizi sorgulamamak; bundan sonraki âfet ve felâketlere dâvetiye çıkarmak gibi bir şeydir!’ diyor, herkese ‘tedbirli’ saygılar sunuyorum.
AKIL, SONRADAN AH ÇEKMEK İÇİN DEĞİL
DÜŞÜNÜP TERBİR ALMAK İÇİNDİR(!)
Hz.Mevlânâ
GÜNDÜZ KANDİLİNİ HAZIRLAMAYAN
GECE KARANLIĞINA RAZI DEMEKTİR!
Cenap Şahabeddin
EN İYİ ZIRH, HEDEFTEN UZAK DURMAKTIR
Horace Mann
Yorumlar (0)