O gün elinde ilkel bir klarnetle, yeni kurulan Radyoevi’ne girerken, ilerde Türkiye’nin en büyük klarnet sanatçılarından biri olacağını elbette bilemezdi.
Müziğe çok meraklıydı.
Daha ilkokul çağındayken eline geçirdiği bir teneke düdükle şarkılar türküler çalmaya başlamıştı.
Birinci Dünya Savaşı yıllarıydı.
Bir gün yaşadığı ilçe Edremit’e, bir bando takımı geldi. Orada bir klarnetçi görmüştü ve klarnetini öyle büyük bir hevesle çalıyordu ki…üfff…. ona hayran olmaması imkânsızdı.
“Ah şundan bir tane de benim olsa,” diye iç geçirdi küçük Şükrü.
On üç yaşına geldiğinde, artık onun da, iyi kötü bir klarneti olmuştu ve gece gündüz onu üflemekteydi.
Osmanlı’nın her gün daha da derin uçuruma yuvarlandığı o acı yıllardı. Babası ve üç amcası savaşa gitmiş bir daha dönmemişlerdi. Ailenin bütün yükü ise küçük Şükrü’nün omuzlarındaydı.
İzmir’e göçtüler. Orada iki üç yıl kaldıktan sonra bu sefer de kader ona, “haydi bakalım İstanbul’a!” demişti. Kadıköy’de bir sobacının yanına çırak girdi. Aynı zamanda Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne kaydolmuştu. Oradaki musiki çalışmalarından aldığı zevki başka hiçbir şeyden almıyordu. Bir gün sobacı dükkanına son derece kibar bir beyefendi gelmişti. Ustasının dostuymuş.
Hüseyin Siret Bey, genç Şükrü’deki büyük yeteneği o gün keşfetmişti. Klarneti üflerken kendinden geçiyordu Şükrü.
Hüseyin Siret Bey sordu:
“Mesut Cemil’i tanır mısın delikanlı?”
“Elbette tanırım” dedi,” genç adam.”Büyük Musikişinas Tanburi Cemil Bey’in oğlu.”
“Hah işte, seni, ona göndereceğim. Sirkeci’de bir Radyoevi kurdu, dostumdur, selamımı ilet.”
Ertesi gün Şükrü için büyük gündü. Hüseyin Siret Bey gibi, Mesut Cemil’ de genç Şükrü’nün yeteneğine hayran kalmıştı.
O zamana kadar, Kadıköy’de, Edremit’li Sobacı Şükrü iken, bir günde, Radyoevinin ilk sanatkârlarından Klarnetçi Şükrü Bey oluvermişti. 1927 yılıydı.
Artık hayatında yepyeni bir perde açılmaktaydı.
Klarnet icrasıyla kısa zamanda büyük bir ün yaptı. Radyoevinin, gazinoların, özel müzikli gecelerin en aranan sanatçılarından biri olmuştu. Ülkenin en büyük assolistleri artık onsuz program yapmıyorlardı.
Tabii peşpeşe besteler de yaptı. O besteler ki, her biri, musiki dünyasının şaheserleriydi.
“Geçti sevdalarla ömrüm, Güller arasında seni bensiz gören olmuş, Ben küskünüm feleğe, Adanın yeşil çamları, Söyleyemem derdimi kimseye, Unut beni kalbimdeki hicranla yalnız kalayım, Bir zamanlar maziye bak, Canımın yoldaşı ol” ve daha niceleri…
Sonraki dönemlerde, Mustafa Kandıralı, İsmail Bergamalı, Hüsnü Şenlendirici, Serkan Çağrı, Turgay Özüfler gibi bir çok klarnet virtüözünün de “idolü” olmuştu.
Ve…
15 Temmuz 1962 günü…
Sahnede, Sanat Güneşi Zeki Müren’e eşlik ediyor ve güftesini Hüseyin Siret Bey’in yazdığı o hüseyni besteye giriş taksimi yapıyordu:
“Geçti sevdalarla ömrüm ihtiyar oldum bu gün,
Ak pak olmuş saçlarımla bi-karar oldum bugün.”
Tam o sırada, Şükrü Tunar’a bir şeyler olmuştu.
Sonra yığılıp kaldı.
Sahnede son nefesini vermişti.
55 yaşındaydı.
Garip bir tecelli olarak, o gün eşlik ettiği Zeki Müren de, 1996 yılında , sahnede son nefesini verecekti.
2024
Ramazan Canural'ın 'Türk siyasetinde özgül ağırlığı yüksek bir isim Devlet Bahçeli' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Kimdir bu Amerika ya da İsrail bize niye saldırsın?' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Romanlarda yasak aşk!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın ''Mehmet Gitti Askere...'' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Dr.Ramazan Canural 'ın "Mehmet Gitti Askere" yazısı Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 90 Milyon Ceviz Fidanı Ne Oldu ? Yazısı Devamı
Yorumlar (0)