RAKAMLARA TAKLA ATTIRANLAR
Son yazımda milli gelir ve büyüme rakamlarını açıklayan devlet kurumlarının “istatistik yalan” örnekleri vermesini anlatmıştım. Şimdi diğer birçok önemli verilerin açıklanmasında istatistik verilerin “olduğundan farklı hale getirildiğine” dair örnekler vermeye devam edelim:
ENFLASYON RAKAMLARI
İki hafta önce birçok gazetede benzer başlıklı bir haber yer aldı: “Fiyatlar artıyor enflasyon düşüyor!”
“TÜİK Ağustos ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre, TÜFE aylık bazda 0,86 artarken, yıllık enflasyon yüzde 15’e geriledi. Ekonomistler rakamları inandırıcı bulmadı, TÜİK’i hesaplama yöntemiyle ilgili açıklama yapmaya çağırdı.”
Döviz kurlarının geldiği seviye, elektrikten doğalgaza, akaryakıta ve her türlü gıda maddesinden sigara ve içkiye, harçlara, vergilere kadar gelen fahiş zamlardan sonra yüzde 15’lik enflasyona kim inanır?
Hele hele enflasyon rakamlarının Maliye ve Hazine Bakanı Damat Berat Albayrak’ın yakın arkadaşının TÜİK Başkanlığına atanmasından sonra hızlıca iyileşmesi tamamen tesadüf olsa gerek diye düşünmek istiyorum.
Ancak Yeniçağ’da Ahmet Takan bunun tesadüf olmadığını yazmıştı: “Bakan danışmanı Ertuğrul Altın, TÜİK bölge başkanlarını çağırıyor, ‘Herkes ayağını denk alsın medya ile konuşanların hepsine istediğimizi yaparız. Devlet için, vatan için, reisimiz için fiyatlar sayın bakanın dediği gibi kontrol edilecek ve çıkacak’ diyor.”
Bu baskı altındaki TÜİK‘in 26 bölgedeki temsilcileri “Veliaht damattan gelen buyruklara göre, A101’lerden BİM’lerden veri toparlayarak!.. Veri alınacak dönemlerde belirli ürünlerin fiyatları düşürtülerek, kuruma enflasyon verileri giriyorlarmış.”
Dilerim ve umarım ki Ahmet Takan’ın verdiği bu bilgi yanlış olsun. Türkiye’nin en saygın kurumlarından biri bu kadar bozulmuşsa, bunun Türkiye’ye bedeli ağır olur.
İŞSİZLİK RAKAMLARI
Türkiye’de 82 milyon kişi yaşıyor, 28 milyon 500 bin kişi çalışıyor! Çalışanların 10 milyon kişisi kayıt dışı. Yani kayıt dışı çalışma oranı yüzde 35,2’ye çıkmış durumda.
83 milyon nüfuslu Almanya’da ise çalışan sayısı 45 milyon. Üstelik hemen hepsi kayıtlı.
Almanya’nın işsizlik oranı yüzde 5, Türkiye’nin işsizlik oranı TÜİK’e göre yüzde 13.
TÜİK işsizliğin artışını gizlemek istese ne yapar? Nasılsa kayıtdışı çalışan kalemi şişkin. Orada çalışan sayısını artırırsan toplam işsiz sayısı düşer.
Tesadüfe bakın ki, TÜİK raporunda aynı durum olmuş: Kayıt dışı çalışma oranı artmış.
TÜİK’e inanmayan kayıt dışı işsizleri sayabilir!
Ama bir sorun var, kayıtlı işsizler TÜİK hesabında İş-Kur’a iş bulmak için kayıt yaptıran işsizlerden bile daha az gözüküyor. Yani İş-Kur’a başvuranların bile bir kısmı işsiz sayılmamış.
Rakamların istenilen gibi çıkması için yapılan bir başka uygulama da, “işgücüne katılım oranı” üzerinde dokunuşlar yapmak.
2019 yılında böyle bir dokunuş örneği verildi:
2015 yılından itibaren, yine TÜİK’ten alınmış verilerle, 15-65 yaş arası artan nüfusun yaklaşık ortalama % 85 civarında iş gücüne katılmak istediği görülüyor. Ancak nedense 2019 yılında bu oran birden bire %19,8’e düşüvermiş.
İşgücüne katılabilir durumdaki artan nüfusun yüzde 80’inin çalışmak istememesi hayatın olağan akışına aykırı.
Görünen o ki, “rakamlarla ve varsayımlarla oynayarak İŞSİZLİK ORANINI düşük göstermeye çalışıyorlar.”
TÜİK’in son açıklanan Mayıs 2019 raporuna göre işsiz sayımız 4 milyon 157 bin kişi.
Rubil Gökdemir dostumuz gerçek oranı % 14,3 ve işsiz sayısını 4 milyon 617 bin olarak hesaplamış.
TÜİK’in kriterlerine göre “son dört hafta içinde iş aramayanlar ama beş hafta önce iş aramış olanlar işsiz sayılmıyor. İş arayıp bulamayan ve iş bulmaktan ümidini kesenler, iş aramayıp ama çalışmaya hazır olduğunu söyleyenler de işsiz sayılmıyor. Buna karşılık, araştırmanın yapıldığı tarihte en az 1 saat iktisadi faaliyette bulunmuş olanlar ve yol parası, cep harçlığı vb. bir gelirle çalışanlar, çıraklar ve stajyerler de işsiz sayılmıyor.”
Geniş tanımlı işsizlik ise, TÜİK’in işsiz saydıkları yanında, iş bulma ümidini kaybeden işsizleri, iş aramayan ancak çalışmaya hazır olan işsizleri, mevsimlik ve zamana bağlı eksik çalışanları da kapsayan bir işsizlik tanımıdır.
Türkiye’de halen “geniş tanımlı işsizlik” miktarı 8 milyonun üzerindedir.
BİR KURUŞ HARCAMADAN YAPILAN YATIRIMLAR
Otoyollar, köprüler, İstanbul Havalimanı, şehir hastaneleri, nükleer santral gibi dev projeler hükümetin en çok övündüğü yatırımlar.
“Devletin bütçesinden bir kuruş harcamadan yaptık” dedikleri bu dev yatırımlar için gerçek durum ne?
Bu yatırımların ortak yönü eski adı Yap- İşlet- Devret (YİD), yeni adı Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle yapılmış olması ve hepsine de gelir garantisi verilmiş olması.
Mesela Osman Gazi Köprüsü için günlük 40 bin araç geçeceği garanti edilip, 15 bin araç geçtiği için farkı devlet yani vatandaş ödüyor.
Nisan ayında, “Yavuz Sultan Selim ve Osmangazi köprüleri, Avrasya Tüneli, İstanbul- İzmir ve Kuzey Marmara otoyolları için ‘garanti’ bedeli olarak 3 milyar 650 milyon TL ödeme yapıldı. Bu para vatandaşın cebinden çıktı.
Şu andaki projelerin sözleşme değeri 130 milyar dolar. Yatırım değeri ise 59 milyar dolar. Yani devlet kendisi yapsa 59 milyara mal edeceği işleri 20-25 yılda ödemek üzere 130 milyara yaptırdı. 2023’e kadar planlanan yeni KÖİ yatırımlarının büyüklüğü 325 milyar dolara ulaşıyor.
Dünya Bankası yayınladığı raporuna göre, dünyada en büyük Hazine garantisi almış şirketleri Cengiz, Limak, Kolin, Kalyon ve MNG. Bunlar “neredeyse tek kuruş harcamadan şimdiden 70 milyar dolara yakın bir geliri garantilemiş durumdalar.”
Garanti edilen gelir elde edilemedikçe yeni devreye giren ve girecek İstanbul Havalimanı, Şehir Hastaneleri, karayolları, enerji santrallerinin ödemeleri de bütçeden yapılacak. Gelecek yıllarda bu yükün altından kalkmamız çok zor olacak.
23.09.2019
Ruhittin Sönmez
Yorumlar (0)