KEŞKE…
Dede Efendi, Hacı Arif Bey, Şevki Bey, Tanburî Cemil Bey , Sadettin Kaynak, Şekip Ayhan Özışık, Emin Ongan, Avni Anıl, Yusuf Nalkesen ve diğerleri…
Yukarıdaki isimler size neyi hatırlatıyor?
Elbette musîkiyi…
Kuşkusuz ki, onlar büyük bestekârlarımız ve musîkimizin köşe taşlarıdır. Onlar olmasaydı musîkimiz ve kültürümüz elbette çok eksik kalırdı. Şimdi Türk Musîkisi bir derya ise onlar gibi dahiler sayesinde böyledir. Bu değerli insanlarımız, Türk müziğine unutulmaz eserler kazandırarak, isimlerini altın harflerle tarihe yazdırdılar.
Peki Tatyos Efendi, Artaki Candan, Lavtacı Andon, Lavtacı Hristo, Leon Hanciyan, Vasilaki, Bimen Şen, Yorgo Bacanos, Aleko Bacanos, Udi Hrant ve diğerleri…
Ya bu müzik devlerine ne dersiniz?
Onlar da bizim değerlerimiz…
Hepsi de gayrimüslim ve azınlıklardan olan vatandaşlarımız:
Ermeni, Musevi, Rum…
Ama yaptıkları işe ve Türk kültürüne olan katkılarına bakılırsa…
Çoğumuz onların yanından bile geçemeyiz.
Onlar müziğin evrensel dilini kullanarak bu cennet ülkede “hoş bir sadâ” bıraktılar.
İşte bakın ortak bir payda olarak müzik, nasıl da Türk’ü, Ermeni’yi, Rum’u birleştirivermiş!..
Sezen Aksu bir şarkısında ne diyordu?
“Ada vapuru yandan çarklı,
Bayraklar donanmış cafcaflı,
Simitçi, kahveci gazozcusu,
Şinanay da yavrum şina şinanay…
Müslümanı, Yahudisi, Urumu,
İsporcusu, ihtiyarı, veremi,
Kiminin saçı uçar, kiminin eteği,
Şinanay da yavrum şina şinanay…”
Ben de diyorum ki…
Keşke şu güzelim ülkede bazı insanlarımız hainlerin oyununa gelmese, kavgalar, savaşlar, ölümler olmasa da…
Tıpkı Sezen Aksu’nun ada vapurunda olduğu gibi; barış içinde, kardeşçe kıyamete kadar hep bir arada yaşasalar…
Ah keşke…
Yorumlar (0)