URLA, TRAKYA, IĞDIR, HARRAN, BODRUM, KONYA
Arslan Bulut köşe yazısında, CHP Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ın 2013’de verdiği bir beyanatı hatırlattı: “Iğdır Ovasının tamamını İsrailliler aldı. Harran Ovasının yarıdan fazlasını da İsrailliler satın aldı. Türkiye’deki ekili alanlarımızın önemli bir bölümünü İsrailliler satın alıyor.
Karacahisar Köyünün o termik santralin yapılacağı yerden Bodrum’a kadar olan arazinin birileri tarafından satın alındığını öğrendik” sözlerini okuyunca dehşete kapıldım.
Çünkü bu sözleri okumadan az önce dostumuz Özcan Pehlivanoğlu’nun “Dünden Bugüne Ayna Tutmak” yazısını okumuş ve ürpermiştim.
TARİHTEN DERS ÇIKARMAK
Özcan Pehlivanoğlu vatan kaybetmenin ne olduğunu bilen, bu kayıpların sebeplerini araştırıp günümüz için dersler çıkarmaya çalışan bir aydın. Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu’nun kurucusu ve ilk başkanı.
Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (RUBASAM)’nin de kurucusu olup başkanlığını yapan Pehlivanoğlu, Balkanlar konusunda binin üzerinde makale yazan, birçok uluslararası kongrede tebliğler sunan bir vatan sevdalısı. “Balkan Savaşları” ile kaybedilen vatan parçamızın acısını yüreğinde yaşayan bir Türk aydını. Balkan Savaşlarının yüzüncü yılında yurt içinde ve dışında 300’ün üzerinde konferanslar vererek “uykudaki Canan’ı” uyandırmaya çalışan, (kendi deyimiyle) “garip bir Türk.”
Güncel siyaseti yorumlamada bazı farklılıklarımız olsa da, çok sevdiğim bu dostumun halen yaşadığı Urla’dan verdiği örnek dilerim ki tarihten ders çıkarmamıza vesile olabilsin.
Özcan Pehlivanoğlu’nun eline Urla’dan Yunanistan’a göç etmiş Nikos Miloris’in Yunanca yazılmış “Bir Zamanlar Urla” adlı kitabının Türkçe tercümesi geçmiş.
Bu kitapta Urla’da Yunanistan tebaası olan Rumların yaşadığı bir dönem anlatılmış. Bu Rumlar Osmanlı’nın yıkılışından önce Urla’ya gelmişler, mal ve mülkler edinmişler, sosyal ve ticari üstünlük kazanmışlar. Yunanlı Rumlar, Urla’da ciddi ve zengin bir koloni oluşturunca buranın sahibi gibi davranmışlar.
“Kitapta Yunanlıların Osmanlı Devleti ve Türkler tarafından kabul gördükleri, benimsendikleri, zengin olmalarına izin verildiği hatta teşvik edildikleri… Osmanlı’nın hükümran olduğu bu topraklarda Yunan kralı için doğum günü kutlamaları yaptıkları ve Türklerin bu şımarıklığın küstahlığa dönüşmesine sessiz kalmaları… Ve ahmaklık hali içeren bu büyük hoşgörünün ne derece istismar edildiği de, anlatılmaktadır.”
Osmanlı İmparatorluğu vatandaşlığına kabul edilmiş Rum gençler Urla’dan kaçarak Yunan Ordusunda savaşmışlar. Urla’daki Rumlar Yunan ordusunun İzmir’i işgalinde coşku ile kutlama yapıp, Yunan askerlerinin Urla’ya gelişinde sevgi gösterilerinde bulunmuşlar.
“Yunanistan’dan ve Ege’deki adalardan gelip Urla’ya yerleşen Rumlar; Urla’yı sanki bir Yunan toprağı gibi algılamışlar ve Yunan ordusu İzmir’i işgale başlayınca önceden hazırlanmış Yunan bayrakları sandıklardan çıkarılmış ve binlercesi her yere asılmıştır.”
“Yunanlı Rumların bu hale gelebilmesi için en az yüzyıllık bir hazırlık dönemi geçirilmiştir. Bu süre zarfında Türklerle iyi geçinmişler ve Türk ağalarını topraklarını da satın almak suretiyle kendi işçileri haline getirebilmeyi başarmışlardır.”
“Türk toplumu yavaş yavaş eriyerek Yunanlılara çalışan bir azınlık haline düşmüş. Bu arada Yunanlı Rum nüfusun sayısı 30.000 binin üzerine çıkarken Türklerin sayısı ise 7500’ün altına gerilemiştir.”
Bu tarihi örneği veren Pehlivanoğlu haklı olarak günümüz uygulamaları ile paralellik kurup endişelerini paylaşıyor:
“Yüz yıl önce Urla’da ve tüm Osmanlı’da yaşananların günümüz Türkiye’sinde yaşanmadığını söyleyebilir misiniz?”
TOPRAKLARIMIZ TEHLİKEDE
Türkiye günümüzde kontrolsüz göçlerin ülkesi durumunda. Nüfusumuzun yüzde 7’si kadar sığınmacı/ göçmen kitlelerle demografik yapımız bozuluyor. Gündemde sığınmacıların geri dönüşü değil, muhtemel yeni göç dalgaları var.
Yabancıların tarım arazilerimizi satın almaları kolaylaştırılmış, hatta Türkiye’den mülk edinenlere vatandaşlık verme kolaylıkları ile teşvik ediliyor. Sadece 250 bin dolar karşılığında konut veya gayrimenkul satın alan yabancılar Türk vatandaşı olabiliyor.
Yanlış tarım politikaları sonucunda, çiftçilerimiz ihtiyaçlarını büyük ölçüde kredi kullanarak karşılamak zorunda bırakıldı. Kredi borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin bir kısmı, topraklarını bankalara devretmek zorunda kalıyor. Özellikle Trakya’da birçok çiftçinin toprağı yabancı sermayeli bankaların eline geçmektedir.
Ürünlerinden gelir elde edemeyen köylüler tarımdan uzaklaşıp, şehirlere göçüyor. Bir süre sonra da dışarıdan gelen kim olduğunu bilmedikleri tüccarlara topraklarını satıyorlar.
Ve yazımın başında belirtildiği gibi, Iğdır ve Harran ovaları, Bodrum ve Konya civarındaki büyük araziler İsraillilerin eline geçiyor.
İsrailliler, “Güneydoğu Anadolu’da, Urfa’da toprak alıyor. Konya ovasından 40 bin dekar en verimli tarım arazilerini aldılar. Bütün bunları, ‘Tarımsal İşbirliği ve Kalkınma Projesi’ adı altında yapıyorlar. Yine Mersin Erdemli ilçesinde bulunan ‘Alata Tarımsal Araştırma ve Geliştirme Çiftliği’ni de aldılar.”
Buna karşılık “İsrail, kendi ülkesinde bir karış arazi satışına ne kendi halkına ve ne de yabancılara izin vermemektedir.”
Kimse yabancılara satılan arazilerin Türkiye’nin yüzölçümü yanında çok küçük kaldığını söylemesin.
Filistin toprakları 28 milyon dönümdür. 1948’de İsrail devleti kurulduğunda Yahudilerin sahip oldukları arazi miktarı 2 milyon dönümdü. Yani tüm Filistin topraklarının % 7’si Yahudilerin elinde idi. Bir de şimdiki güncel haritaya bakın. Ortada neredeyse Filistin kalmadı.
16.09.2019
Ruhittin Sönmez
Yorumlar (0)