‘İTFÂİYECİLİK HAFTASI’
Ve TÜRK DİL BAYRAMI
İlgililerin veya ilgilenenlerin bilecekleri gibi, Türkiye’de 25 Eylül ile 1 Ekim tarihleri arası “İtfaiyecilik Haftası” olarak kutlanıyor. O nedenle, bu hafta bugünden itibaren bir hafta boyunca kutlanacak, yangın ve yangın söndürme konularında vatandaşlar bilgilendirilecek. Ben de bir itfaiyeci dostu olarak önce bütün itfaiyecilerin haftalarını kutluyor, kendilerine yangınsız günler, haftalar, aylar, yıllar ve kazasız belasız görevler, sağlıklı sıhhatli ve hayırlı uğurlu uzun ömürler diliyorum… Daha sonra da itfaiyenin ve itfaiyecilerin hayâtî önemlerine vurgu yapmak istiyorum:
Benzer konularda hatırlattığım gibi, biz insanlar hastalık gelmeden sağlığın, işler sıkışmadan boş vaktin, fakirlik gelmeden zenginliğin, ihtiyarlık gelmeden gençliğin, ölüm gelmeden hayatın kıymetini bilmedğimiz gibi, herhangi bir yangına maruz kalmadan da itfaiyenin-itfaiyecinin kıymetini bilmiyoruz… Ve elde olmayan nedenlerden dolayı yangın mahalline bir kaç dakika bile geç kalan ifaiyeyi-itfaiyecileri topa tutuyoruz. Dolayısıyla da onlar da ne çalışma azmi ne de yangın söndürme cesareti bırakıyoruz!
İTFAİYECİLER DE BİR İNSANDIRLAR ve BAZEN
ONLAR DA HATA YA DA YANLIŞ YAPABİLİRLER
Biz vatandaşlar, polislerin, jadarmaların ya da zabıtaların veya doktorların olduğu gibi, çoğu zaman ifaiyecilerin de bir insan olduklarını, dolayısıyla onların da bâzen hata(lar) yapabileceklerini ya da kusur işleyebileceklerini unutur ve kendilerinden insanüstü hal, hareket, davranış, hattâ mucizevî müdâhele veya sürpriz kurtarışlar bekleriz. Beklentilerimiz yerine gelmeyince de onları becerisizlikle, ihmalcilikle, hattâ işine veya mesleğine ihanet etmekle suçlarız.
TEBRİKLER VE TEŞEKKÜRLER İTFAİYECİLER
Tevafuk olacak ki, ben dün sabah saatlerinde tam da bu yazımın burasına geldiğim de bizim sokağın hemen üst kısmında bir ev yangını vuku buldu ve itfaiyeciler ‘îcabında’ kendi hayatlarını tehlikeye etarak müdâhale ettiler ve 15-20 dakika gibi kısa bir sürede yangını kontrol altına alarak söndürdüler!
Her neyse; konuyu biraz uzattım galiba. O nedenle ben bu konuyu burada kapatmak istiyor, kapatırken de can itfaiyecilerin haftalarını tekrar kutluyor, sözü şimdi de yarın kutlanacak olan ‘Dil Bayramı’na getirmek istiyorum:
Hatırlatmakta fayda var. Ülkemiz genelinde ‘Dil Bayramı’ 1932 yıldan beri kutlanıyor. Yani, 1932 yılındaki Türk Dil Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül olarak kabul ediliyor.
Kısacası, Dilimizin bayramını yapıyoruz… Fakat, bayramını kutladığımız dilimizi kullanırken çok az kelime kullanıyoruz… Daha doğrusu 700 binin üzerinde bir kelimeyle dünyanın zengin dilleri arısında yer alan dilimizi kendi elimizle ve dilimizle fakirleştiriyoruz! Çünkü, kelime dağarcığımız çok sınırlı veya kifâyetsiz!
% YÜZ YERLİ MÜŞTERİYE HİTÂBEDEN DÜKKÂN ve
İŞ YERYERLERİNİN LÂVHALARI BİLE YABANCI DİLLİ
Avrupa hayranı ve İgnilizce meraklısı olan zamâne gençleri kendi aralarında dahî, çat pat ve çok az bildikleri yabancı dille konuşup anlaşmaya çalışıyorlar. Fakat, onu bile beceremiyorlar..! Ayrıca, bir tek yabancı turistin bile yolunun düşmediği gibi, yabancı turiste satacak herhangi bir malı ya da ürünü bulunmayan işletmelerin veya dükkânların lâvhaları dahî yabancı dillerden oluşuyor… Oysa bizim öyle iyi güzel anlamlı ve geniş kapsamlı veya anlatım içerikli isim ve ünvanlarımız var ki, bunları okuyan bir Türk ânında içeride neyin alınıp satıldığını anladığı gibi, satışı yapılan malın markasını ve kalitesini bile anlayabilir. Dolayısıyla bu da hem satıcıların hem de alıcıların işine gelir…
Velhasıl-ı kelâm, hülâsâ-i netice; Bir şeyin bayramı olabilmesi için, kutlanılan şeyin ruhuna uygun olması lâzım. Amma ve lâkin, günümüz de bir çok şeyin ne ruhu kaldı ne de anlamı.
TÜRK DİL KURUMU (TDK) GİBİ BİR KURUMUN BAŞINA
TÜRKLÜK’LE HİÇ ALÂKASI OLMAYAN BİRİ GETİRİLMİŞ!
Gerisi de varsa, Türklük-Türkçülük vurgusunun hat sahvada olduğu bir devirde, yani Tür Dili üzerinde kaskatı bir ırkçılık havasının hâkim kılınmaya çalışıldığı bir dönem de bile, Türk Dil Kurumu (TDK) gibi bir kurumun başına Türklükle uzaktan yakından alâkası olmayan ve kendisi katıksız bir Ermeni olan Agop Martayan adlı bir başkan getirilmiş! Türk tarihi üzerinde tatamıyla kavmiyetçi bir atmosferin olduğu dönemde dahî anne tarafı Yahudi olup Yahudi asıllı Linin ile kanka olan Aqcuralı Jozef isimli ve ne idüğü belirsiz bir adam getirilmiş!
Hülâsâ-i netice; Türk Dili Kurumu gibi bir Kurumun, yani Türkleri ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir kurumun başına Türk olmayan kişilerin getirilmesi, sınırsız bir ırkçılık veya faydasız bir kavmiyetçilik isteğinin tezahürü olsa ve bu gün kutlanacak olan ‘Dil Bayramı’ da böyle bir tezahürün ürünü olsa gerek!’ diyor, herkese saygılar sunuyorum.
DİLİN KEMİĞİ YOKTUR AMA
BİR VURUŞTA ÖLDÜRDÜĞÜ İNSAN ÇOKTUR
KENDİ DİLİNİ TAM OLARAK BİLMEYEN
BAŞKA BİR DİLİ DE ÖĞRENEMEZ
Anonim
Yorumlar (0)