Prof. Dr. Nihat Okçu, “Ülkemizde yaklaşık 20 milyon kişide fazla kilo veya obezite mevcut
Türkiye’de son 10-15 yılda obezite artışının yüzde 60 olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Nihat Okçu, “Ülkemizde yaklaşık 20 milyon kişide fazla kilo veya obezite mevcut.
Türkiye’de son 10-15 yılda obezite artışının yüzde 60 olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Nihat Okçu, “Ülkemizde yaklaşık 20 milyon kişide fazla kilo veya obezite mevcut. Dünyada obeziteye bağlı hastalıklarla ilişkili ölüm hızı tüm ölüm sebepleri arasında 5’inci sırada iken ülkemizde 3’üncü sıradadır. Ailevi yatkınlık obezite gelişmesinde önemli olup ebeveynlerden biri obez ise çocukta obezite oluşması yüzde 50, eğer iki ebeveyn de obez ise bu oran yüzde 80’dir” dedi.
Medipol Üniversitesi Pendik Hastanesi Gastroenteroloji Bölümünden Prof. Dr. Nihat Okçu, dünyada yaklaşık 650 milyon obezite hastası olduğunu belirterek önemli uyarılarda bulundu. Prof. Dr. Okçu, obezitenin sağlığı bozacak şekilde vücutta aşırı yağ birikmesi olduğuna değinerek “Vücutta aşırı yağ birikimini ortaya koyacak değişik formüller olmakla birlikte günümüzde en geçerli olanı Dünya Sağlık Örgütü tarafından benimsenmiş olan Vücut Kitle İndeksi’dir (VKİ). Bu formüle göre VKİ, vücut ağırlığının (kg) boyun metre cinsinden karesine bölünmesiyle belirlenir. Buna göre; VKİ 25-29.9 olanlar fazla kilolu, VKİ 30 ve üzerinde olanlar ise obez olarak değerlendirilir. Obezite günümüzde en önemli sağlık problemlerinden birisi olup dünyada yaklaşık 650 milyon kişinin obez olduğu bilinmektedir. Dünyada obezitede artış son 30 yılda 3 kat artarken ülkemizde son 10-15 yılda obezite artışı yüzde 60’tır. Ülkemizde yaklaşık 20 milyon kişide fazla kilo veya obezite mevcuttur. Dünyada obeziteye bağlı gelişen hastalıklarla ilişkili ölüm hızı tüm ölüm sebepleri arasında 5’inci sırada iken ülkemizde 3’üncü sıradadır” diye konuştu.
Hem kendi hayatınızı hem çocuğunuzun hayatını etkiliyor
Obezitenin gelişmesinde birçok risk faktörü olduğuna işaret eden Prof. Dr. Okçu, şöyle devam etti: Yaş, cins, ırk, eğitim düzeyi, beslenme alışkanlıkları, gebelik, sigara/alkol alışkanlığı, hareketsizlik, psikolojik faktörler obezitede etkili faktörlerdir. Bazı ilaçlar ve hormonal hastalıklarda obeziteye sebep olabilir. Ailevi yatkınlık obezite gelişmesinde önemli olup ebeveynlerden birinde obezite mevcutsa çocukta obezite oluşması yüzde 50, eğer iki ebeveynde obez ise çocukta obezite gelişimi yüzde 80’dir. Her iki ebeveynde obezite yoksa çocukta obezite gelişme riski ise yüzde 10’lardadır. Obeziteye bağlı olarak birçok organ ve sistemde çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Bunların başında kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet ve karaciğer yağlanması olmak üzere kanda pıhtılaşma bozuklukları, akciğer hastalıkları, çeşitli sinir sistemi hastalıkları, psikolojik rahatsızlıklar, uyku problemi ve bazı kanser türlerinde (kalın bağırsak, meme) artış görülmektedir. Buna göre obez kişilerde erken ölüm riski kilonun derecesine bağlı olmak üzere 1.5 ila 3 misli daha fazla olmaktadır. VKİ normal olanlarda 70 yaşına ulaşma ihtimali yüzde 80 iken, VKİ 35-40 olanlarda bu oran yüzde 60’a, VKİ 40 üzerinde olanlarda yüzde 50’ye kadar düşmektedir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada obez kişilerde karaciğer yağlanması görülme sıklığı yüzde 48’dir. Obezitede diyabet geliştiğinde karaciğerde yağlanmanın şiddeti daha da artmaktadır.
Tedavi sıralaması; Diyet, egzersiz, ilaç, mide hacmini küçültme
Prof. Dr. Nihat Okçu, obezitenin temel tedavisinin kilo vermek olduğunu belirterek “İlaç ve diğer tedaviler, diyet ve egzersizle kilo veremeyen hastalara uygulanır. VKİ’de azalmaya paralel olarak obezite ile ilişkili hastalıkların görülme sıklığı azalmakta ve yaşam beklentisi artış göstermektedir. Tedaviye başlanmadan önce hasta tüm vücut muayenesinden geçirilmeli, VKİ ölçülmeli, kan tetkikleri yapılmalıdır. Görüntü yöntemleriyle karaciğerin yağlanma durumu ve karaciğerin sertliği ölçülmelidir. Akciğer grafisi, EKG gibi tetkikler kalp-damar hastalıklarını ortaya koyma açısından yapılmalı gerekirse kardiyolog muayenesi istenmelidir. Obezite tedavisinde temel ilkeler şöyledir; ilk diyet, ikinci egzersiz, üçüncü ilaç tedavisi, dördüncüsü ise mide hacmini azaltıcı işlemler” ifadelerini kullandı.
İlk yöntem diyet ve egzersiz
İlk uygulanması gereken olan kilo verme ve egzersizin yan etkisi olmayan tek yöntem olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Okçu, şu bilgileri verdi: Kişinin yaşam düzenini değiştirmesi gerekir. Yani diyet ve egzersiz yapmakla kilo vermeye başlanmalıdır. Diyette unlu, şekerli ve yağlı yiyecek alınımı kısıtlanmalı, sigara, alkol, fazla kahve tüketimi sonlandırılmalıdır. Akdeniz diyeti yani sebze ve beyaz et ağırlıklı bir diyet uygulanmalıdır. Eşlik eden diğer hastalıklar (diyabet, tansiyon, kan lipid yüksekliği) birlikte tedavi edilmelidir. Egzersiz olmadan diyet tek başına zayıflamak için yeterli değildir. Egzersizde en çok tavsiye edilen yürüyüştür. Her gün 5-6 km veya günde 30-60 dakika orta tempolu yürüyüş yapılmalı. Pratik olarak günde 8-10 bin adım atılmalıdır. Kilonun yüzde 2 ila 5 kaybı karaciğerdeki yağlanmayı yüzde 30 ila 50 oranında azaltmaktadır. 1 yıl içerisinde kilonun yüzde 10 kaybı karaciğerde siroza gidiş riskini yüzde 50 oranında azaltmaktadır.
İlaç tedavisinden her hasta aynı cevabı alamaz
Prof. Dr. Nihat Okçu, ikinci yöntemin ise ilaç tedavi olduğunu belirterek ,“Günümüzde iştah baskılayıcı ve yağ emilimini engelleyici birtakım ilaçlar mevcut olup bu ilaçların belli oranda yan etkileri mevcuttur. Üstelik her hastada aynı oranda cevap alınamaz. İlaçların etkili olabilmesi için diyet ve egzersiz ihmal edilmemelidir. Son yıllarda kilo vermede ve tip-2 şeker hastalığının tedavisinde de kullanılan en etkili ilaç GLP-1 benzer etkili denen ilaç grubu olup bu ilaçlarla 1 yıl tedavi sonrasında ortalama 8-10 kilo kaybı sağlanmaktadır” dedi.
Cerrahi en etkili ama en riskli yöntem
Obezite tedavisinde en son başvurulması gereken yöntemin mide hacmini küçültücü işlemler olduğuna işaret eden Prof. Dr. Okçu, “Mide hacmini küçültücü işlemler arasında mide balonu, tüp mide oluşturma teknikleri ve mideye kelepçe takma yöntemleri bulunur. Günümüzde obezite tedavisinde en etkili yöntem cerrahi veya endoskopik olarak uygulanan mide küçültme veya by-pass ameliyatlarıdır. Ancak bir takım yan etkileri de bulunmaktadır. Bu nedenle mide ameliyatları en son tercih edilen bir yöntem olup hasta ameliyat konusunda istekli olmalıdır. Cerrahi mide küçültme ameliyatları VKİ 40’ın üzerinde olan veya VKİ 35’in üzerinde olmasına rağmen diyabet gibi metabolik problemi olan veya diğer tedavilere uyumsuz olanlara uygulanır. Ameliyatla hastalarda ortalama yılda yüzde 15 ila 17 oranında kilo kaybı olmaktadır. Mide balonuise silikon veya poliüretan malzemeden üretilmiş, şişirilmeden önce mideye yerleştirilen ve daha sonra steril sıvı ile şişirilen, böylece midede yer kaplayarak tokluk hissi sağlayan yöntemdir. Uygulama cerrahi bir müdahale değildir, ancak bazı tür balonlar anestezi altında endoskopi ile yerleştirilip çıkartılır. Günümüzde anestezi uygulamadan yutulabilir mide balonu yanında hacmi ayarlanabilir balonlar da mevcuttur. Mide balonu çeşitlerine göre midede 4 ila 12 ay kalır. Kişinin beslenme tarzı ve yeme alışkanlıkları değişir. Balon mideden çıktıktan sonra da kişi bu alışkanlıklarını devam ettirerek ideal kilosunu korur. Geri döndürülebilir bir uygulama olması ve tekrar uygulanabilirliği nedeniyle avantaj sağlar.4 ila 6 ay içerisinde ortalama vücut ağırlığında yüzde 10 ila 15 oranında azalma görülür” dedi.
İHA
İhlas Haber Ajansı