Antalya Genç İş İnsanları Derneği (ANTGİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Osman Sert, Antalya’nın karşı karşıya kaldığı yoğun göçe ve göç kaynaklı sorunlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Antalya’ya çok kısa bir sürede bir Alanya nüfusunun daha eklendiğini söyleyen Başkan Sert, göç sürecinin kontrollü ve modern kentleşme ilkelerine sadık kalarak yönetilmesi gerektiğini ifade etti.
Başkan Sert, Antalya’nın aldığı yoğun göçün kent dinamiklerine ve sosyal yapıya zarar vermeye başladığını belirterek açıklamasında şunları kaydetti:
“Antalya, ilçeleriyle beraber 2,6 milyon nüfusa sahip ve sürekli göç alan bir ildir. TÜİK 2022 yılı verilerine göre göç alan iller içinde Muğla ve Tekirdağ’dan sonra 3. sıradayız.
Biz, göçü bıçak sırtı bir kavram olarak görüyoruz. Göçü doğru yönetirseniz kentinize, ülkenize zenginlik getirirsiniz. Yanlış yönetirseniz kaos ortamı yaratırsınız, halkın barınma, beslenme, güvenlik gibi temel ihtiyaçlarını tehdit eden bir yola girersiniz. Bizim Antalya’daki ibremiz maalesef orta çizginin kaos tarafına gün geçtikçe daha fazla kayıyor. Antalya’da ikamet izni ile 155 binden fazla yabancı uyruklu kişi yaşıyor. Ülkemizin yaşadığı deprem felaketi sonrasında da en fazla depremzedeye ev sahipliği yapan illerin başında Antalya geldi. Resmi verilere göre 155 bin düzeyinde depremzedemizi de ilimizde konuk ediyoruz. Bu sayıya depremden etkilenen bölgelerden kendi imkanları ile Antalya’ya gelen insanlarımızı da eklememiz gerekiyor. Depremzedelerimizin tabi ki başımızın üzerinde yerleri vardır. Ancak bu süreç bazı gerçekleri de gün yüzüne çıkarıyor. Yalnızca bu 2 göç kaynağını bile değerlendirsek yaklaşık 1 yıl gibi çok kısa süre zarfında Antalya’ya bir Alanya nüfusu daha eklendi diyebiliyoruz. Yeni gelen nüfusun belli bölgelerde yoğunlaştığı da düşünüldüğünde kapasitesinin çok üzerinde göç alan bir il gerçeği ile karşı karşıya olduğumuz açıktır.
Ülkemiz zor bir ekonomik dönemeçten geçmektedir. Enflasyonist sürecin özellikle sabit gelirli insanlarımızın ve maliyet artışını ürününe yansıtamayan iş insanlarının yaşam standartlarını acımasızca düşürdüğünü hep birlikte görüyoruz, yaşıyoruz. Antalya, bu etkinin üzerine bir de göç kaynaklı enflasyonist süreci yaşamaktadır. Özellikle konut talebinin arzı aşması, yabancı talebinin artması, ekonomi politikalarının da fiyatları körüklemesi adeta bir kaos ortamı yaratmıştır. Bugün Antalya’da orta gelir grubundaki bir memurun, doktorun, mühendisin, öğretmenin, hemşirenin, polisin iyi bir semtte ev kirası ödeyerek belli bir hayat standardını tutturma imkânı neredeyse kalmamıştır. Bu durum sürdürülebilir değildir. Akşam saatlerinde sıkışık trafik nedeniyle kentin doğusundan batısına gitmek adeta işkenceye dönüşmüş durumdadır. Bazı bölgeler, bir an önce konut yapalım telaşıyla kanalizasyon altyapısı bile hazırlanmadan yoğun nüfus yoğunluğu içerecek şekilde imara açılmaktadır.
Antalya’da nüfus artışı ve kontrolsüz büyüme kaynaklı uyarı sirenleri acı acı çalmaktadır. Antalya’nın yoğun göç karşısında savunmasız bırakılması, turizmiyle, tarımıyla, sanayisiyle ülkemizin altın yumurtlayan tavuğunun kesilmesi demektir.
Artık bazı adımların kararlılıkla atılması gerektiği açıktır. Antalya’nın kentleşme ve büyüme projeksiyonları mevcut gelişmeler de dikkate alınarak güncellenmelidir. Öyle görünüyor ki Antalya büyümeye devam edecektir. Olması gereken, bu sürecin kontrollü ve modern kentleşme ilkelerine sadık kalarak yönetilmesidir.
İlk olarak Antalya’ya göçü sınırlandırıcı adımların atılması gerektiği açıktır. Yabancıya konut satışının normalleşme yaşanana kadar durdurulması, yabancıların iş yeri açılışlarına belli kriterlerin getirilmesi göçü sınırlayıcı etki yapabilir. Örneğin şu aşamada ilimizde kuaförlük, emlakçılık, market işletmeciliği yapacak yabancı girişimciye değil, katma değer ve istihdam yaratacak, üretim yapımıza entegre olabilecek, üretemediğimizi üretecek, istihdam yaratacak güçlü dış yatırımlara izin vermemiz çok daha anlamlıdır.
Barınma sorunu kentimizin en önemli gündem maddelerinden birisi haline gelmiştir. Orta-alt düzeyde gelire sahip insanlarımızın barınma ihtiyaçlarına hızlıca çözüm üretilmesi gerekmektedir. Aksi taktirde Antalya’da ekonominin ve sosyal hayatın çarklarını döndüren ekosistemi kaybedebiliriz. Bunun için merkezden yükü alacak ve nüfusu yoğunluğu azaltacak şekilde yayacak, güçlü toplu ulaşım altyapısına sahip devlet destekli toplu konut projeleri devreye alınmalıdır. Yapılan konut projeleri yeni göçü teşvik etmemeli, mevcut kent nüfusunu sosyal ve ticari planlamaya imkân verecek şekilde yaymayı hedeflemelidir.
Yaşadığımız deprem felaketinde çıkarılacak çok fazla ders olduğunu düşünüyorum. Deprem afetinin bize mesajı açıktır: kentleşmede bilimsel ilkelerden şaşılmamalıdır.
Artık talep gören illerin nüfusunu artırmak yerine dengeli nüfus dağılımını esas alan bir yönetim modelini ülke gündemine sokmalıyız. Bugün Avrupa kıtasının en kalabalık şehirlerinden olan Berlin’in nüfusu 3.7 milyondur, Madrid 3.2, Roma, Paris, Bükreş, Viyana gibi şehirler ise 2-3 milyon nüfusa sahiptirler. İstanbul ise 15.5 milyon nüfusla bunların hepsinin toplamı kadardır. İstanbul, taşı toprağı altın denilerek nüfusun kontrolsüzce büyümesine izin verilen kötü bir örnektir. Böylesine kontrolsüzce büyümüş bir kentte insanca yaşamı ve modern şehircilik ilkelerini konuşmak oldukça zordur. Antalya gibi illerimiz için de bu örnekten dersler çıkarılmalıdır.
Yorumlar (0)