Bu salgından sonra dünya yeniden düzenlenecek. Yerkürenin ekonomik, siyasal, inançsal ve çıkar amaçlı birliktelikleri yeniden kurulacak. Belki 2020 sonuna kadar tüm yerküreyi hallaç pamuğu gibi atacak olan bu virüs; doğanın temel döngüsü içerisinde güvenliğini almayan aklını kullanamayan ve deneyim paylaşımını önemsemeyenler elemeye tabi tutulacaklar.
Yüzyıllardır birbiri ile savaşan devletler bile şu anda sınır güvenliği dışında savaşmayı düşünmüyor, çünkü şu anda en büyük savaş kimliği belli ama belirsiz bir düşmanla savaşmak zorunda olması.
Peki insanoğlu bu süreçte ne öğrendi neleri hatırladı?
Hastalık malum Çin’de başladı ve hızla yayıldı. Çin sert ve katı müdahalelerle şimdilik kontrol altına almış gibi gözüküyor ama virüsün mutasyona uğrama olasılığı ve salgın tehditinin küresel devam etmesi Onları da rahatlatmadı. Şu ana kadar en trajik yaşayan ülke İtalya ise önlemlerde geç kalmasının bedelini çok ağır ödüyor.
İspanya Fransa İngiltere de Almanya kadar başarılı olamadı. Çünkü İkinci Dünya Savaşı sonrası sanayi hamlesini yapmış, kalabalık şehirler yerine sanayisini ülkeye dağıtmış; tarım ve hayvancılıktan vazgeçmeden kendi kendine yetebilir devlet ünvanını kazanmış, sosyal güvenliğini şeffaf adaletli her yurttaşa eşit sağlamış Ar-Ge çalışmaları ile sağlıkta geri kalmamış ve en önemlisi disiplini hayatın her alanına yaymış güçlü bir devlettir.
Gücü aslında devletin değil kendi vatandaşının gücüdür. Kuralları belirlemiş ve uygulayan devlet vatandaşının kurallara harfiyen uyması neticesinde bu salgını insan sağlığı başta olmak üzere birçok alanda en az hasarla atlatacak.
Genç nüfusu ile güçlü Devletimizin ve Milletimizin sınavı yeni başlıyor. Devlet tüm imkanı ile seferber olurken Milletimizin de büyük bir çoğunluğun elinden geleni yaptığını görüyoruz, ancak durumun ciddiyetinin farkında olmayan bir kesim tüm yapılanlara inat süreci sabote ediyor.
Durum böyle iken; otokontrol mekanizmasını harekete geçirmeliyiz, yanlış yapanları kurallara uymayanları uyarmalı ve toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz.
Peki bu virüs bize neleri hatırlattı neleri öğretti?
Her şeyden önce; bireysel temizliği hatırladık, ıslak mendiller yerine güzel kokulu sabunları elma sirkesini çamaşırsuyunu ve korkmayı korunmayı hatırladık.
Düşünün bir kere çok değil daha bir ay önce mültecileri, Suriye’de şehit düşen evlatları, çığ ve deprem felaketlerini konuşurken her şeyi unuttuk yalnızca yaşamda kalma kaygısı ile kendimizi hatırladık. Sevdiklerimizi büyüklerimizi akraba ve eşi dostu hatırladık.
Anasını babasını belki ayda bir zor arayan metropol çalışanları şimdi neredeyse saat başı aramaya başladı, sanal marketten mutfak ve temizlik ihtiyaçlarını karşıladı.
Yakın akrabalarla temas kurup anne babalarını kontrol için onlara görev verdiler; kısacası anamızı babamızı hatırladık.
Kadınlarımız yemekte harikalar yaratıyor, evler daha düzenli çocuklar uykusunu almış sürekli Şubat tatili havası var, aile olduğumuzu hatırladık.
Elinden dikiş gelenin gönüllü maske tulum dikebileceğini, evinden çıkamayacak olanlar için alışverişi mahallenin gençlerinin yapabileceğini, canımızı emanet ettiğimiz sağlık çalışanlarına “nasıl olsa parasını alıyor” demek yerine alkışla teşekkür edebilmeyi, zorluğu darlığı yokluğu çaresizliği hissedebilmeyi hatırlattı.
Beş yıldızlı otelleri, sonu -ET diye biten yanar dönerli et satan restoranları, boş boş oturup zaman öldürüp adını sosyalleşme koydukları dedikodu kafelerini, emekliyim diyerek çay parasına oyun oynanan kahvehaneleri, kapitalizmin dayattığı tüketim biçiminin ışıklı çok katlı AVM’lerini unutturup evde yaşamayı, mısır patlatıp tv izlemeyi, mahalle bakkalından alışverişi, evdeki tamir edilmesi gerekenleri, evde ders çalışan çocuklarla cebiri, Türkçeyi, kimyayı,biyoloji tarihi, neredeyse hücre yapısında golgi cisimciğini mitokondriyi hatırladık.
Peki neyi ya da neleri öğretti ?
Öğrendiğimiz en önemli şey; insanın ne kadar aciz olduğu, en sevdiklerine bile sarılıp kucaklaşmanın yasak olabileceğini öğretti.
Bu kadar sorumsuz tüketirken sudan başlamak üzere yerküre üzerinde insanlığın hizmetine sunulmuş ne varsa daha insaflı tüketmemiz gerektiğini öğrendik.
Bilimi aklı gücü; silahlara bombalara ve yok etmeye kullanmak yerine yaşatmak için kullanmak zorunda olduğumuzu, toprağı denizi dağları taşları hiç bitmeyecekmiş gibi tüketmek yerine yetecek kadar kullanmayı, sevmeyi sevgiyi büyütüp kin ve nefret duygusunu yok etmeyi, yaşamak için çok para kazanmanın şart olmadığını, büyük şehirlerin insanı mutlu etmediğini öğreneceğiz.
Jose Muica’nın dediği gibi; “Gereksiz ihtiyaçlardan koca bir dağ yarattık. Bir şeyler satın alıyoruz sonra çöpe atıyoruz. Aslında boşa harcadığımız şey hayatlarımız. Bir şey satın aldığımda veya aldığınızda ödemeyi para ile yapmıyoruz… Ödemeyi yaşamımızdan, para kazanmak için harcadığımız zamanla yapıyoruz. Arada ki fark şu; hayatı satın alamazsınız, hayat geçip gider. Ve hayatı boşa harcayıp özgürlüğümüzü kaybetmek korkunç bir şey!” İşte bu gerekçe ile covid bize çok önemli bir şeyi öğretti:
Zaman ve hayat değerli bu nedenle sevdiklerinize daha çok zaman ayırın varsa kırgın olduğunuz küstüğünüz insanlar zor değil 11 haneli telefonu çevirmek.
Kim bilir yarın bir şeyler söylemek için çok geç olabilir!
Sağlıkla sevdiklerinizle kalın…
Yorumlar (0)