Hükümet, önce asgarî ücrette iyileştirme yaptı, geçtiğimiz hafta da emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) meselesini çözdü… O nedenle ben bu ve bu gibi çorbalarda tuzu bulunan tüm etkili ve yetkililere teşekkür ediyor, Cenab-ı Hakk’tan bu düzenlemelerin tüm taraflara hayırlı uğurlu olmasını niyaz ediyor; bundan sonraki sıranın da, uzak yakın akrabaları hariç, kendi sayıları, (EYT’den emekli olacaklar hâriç…) bugün için 14 milyonu bulan emekli, dul ve yetimlere gelmesini diliyorum. Ki, bana göre veya benim bildiğim kadarıyla ‘dar ve sabit gelirliler içinde en çok ihtiyaç sâhibi olan, çünkü evlâtlar neyse ne amma torun(lar) tarafından çevresi sarılan, etrafı olabildiğince ‘tatlı ve umutlu bir şekilde’ kuşatılan ama genelde asgarî şartlarla yaşamaya-geçinmeye çalışan kesim emeklilerdir…’ Çünkü bu kesimin ortalama aylık geliri 4 bin 660 TL’yi bulsa da, birçok emekli bugün ayda 3 bin 500 TL ile gibi oldukça düşük ve sâbit bir gelirle geçinmeye çalışıyor. Yani bugün yüz binlerce emekli asgarî ücretin altında bir aylıkla geçiniyor, daha doğrusu geçinmeye çalışıyor… Bu da sosyal bir devlete ve asil bir millete yakışmıyor!
HATIRLATMAK BİZDEN, UYUP UYMAMAK YETKİLİLERDEN!
Bilindiği gibi, 3 Ocak Salı günü açıklanması beklenilen Aralık ayı enflasyonunun ardından memur ve emeklilere ‘2023 yılının birinci altı ayı için’ yapılacak zam oranları da belirlenecek. Ve benim aldığım bilgilere göre, hükümetin emekli aylıklarına yüzde 17-18 gibi bir zam yapmayı düşündüğü yönünde… Ve aylık geliri 3 bin 500 ilâ 4 bin 600 lira arasında değişen emeklilere verilecek yüzde 17-18’lik bir iyileştirme veya zam ‘bu hayat pahalılığında’ emekliyi hiç rahatlatmaz! Yani, asgari (en az) ücretin bile 8 bin 506 TL olduğu bir devir ve Ülkede bir emeklinin asgarî ücretin yarısı kadar bir aylık gelirle geçinebilmeleri mümkün olmaz-olamaz, olmuyor da… Kamu kurum veya kuruluşlarından emekli olan kişiler az ya da çok ama mutlaka birikmiş bir ‘emekli ikramiyesi’ alsalar bile, özel kurum ya da kuruluşlardan emekli olan kişilerin böyle bir artı gelirleri ya da ikramiyeleri de yok maalesef!
O nedenle ‘SGK’dan ve özel teşebbüsten (ve gazetecilikten) emekli olan ve bırakın herhangi bir ikramiyeyi, yıllarca yatırmış olduğu zorunlu tasarrufları bile güme giden bir vatandaş ve Tüm Emekliler Derneği’nin de sade bir üyesi olarak ben de ‘emeklilerin intibak yasalarının bir an evvel çıkartılmasını; 2023 Ocak artışlarıyla birlikte kendilerine TÜFE artı ‘seyyanen’ bir refah payı verilmesini’ diliyor, istiyor ve heyecanla bekliyorum…
EMEKLİYE DÎNÎ BAYRAMLARDA VERİLEN
İKRÂMİYELER DE GÖZDEN GEÇİRİLMELİ!
Hemen herkesin bildiği gibi, ‘Hükümet dînî bayramlarda emeklilere 1.100 TL tutarında bir ikramiye veriyor. Bu da yılda 2 bin 200 TL gibi bir paraya tekabül ediyor! Ancak TÜFE ayrı, çarşı Pazar enflasyonunun yüz de 100 küsurlarda seyrettiği ifade edildiği bir dönem de bu ikramiyelerde yeniden gözden geçirilmeli!’ diyor ve emeklilerin bazı isteklerini köşeme alarak gönüllü vekilleri veya elçileri olmak istiyorum:
EMEKLİLERİN İSTEKLERİNDEN BAZILARI ŞÖYLE:
Emekliler, “2000 yılı sonrası emekli olan SGK ve BAĞ-KUR emeklilerini kapsayacak intibak yasası bir önce çıkarılmalı. Hastanelerde ve eczanelerde alınan katkı payları kaldırılmalı! Çünkü bizler çalışırken zaten adımıza ve yıllarca 12 TL sağlık pirimi kesildi…
Ve vergi iadesi yerine emekli aylığının yüzde 4-5’i kadar verilen ek ödeme oranı yüzde 8-10’a çıkarılmalı!
Ben de bir SGK emeklisi ve ikramiyesiz bir gazeteci olarak; ‘Hükümet EYT düzenlemesiyle birlikte sayıları 16-17 milyonu bulacak emeklilerin ve yakınlarının taleplerine kayıtsız kalmamalı’ diyor, şimdi de bir başka konuya geçmek istiyorum:
BURDUR GÖLÜ’NÜN ‘KURUYAN BÖLÜMLERİNDE’
BİR ŞEYLER YİTİŞTİRİLEREK DEĞERLENDİRİLEBİLİR
Türkiye’nin 7. Büyük gölü olan Burdur Gölü’nde su seviyesi 50 yılda 20 metreye varan bir düşüş yaşanmış… Ayrıca, başta buharlaşma, kirlilik, kaçak veya yasal yollardan yapılan binlerce sondaj ve Gölü besleyen derelere inşa edilen gölet, baraj ve diğer etkenler nedeniyle kuruyan Burdur Gölü’nün Isparta’ya dayanan sınırı da kalmamış… Ve herkesin görüp bildiği ya da duyduğu gibi, çekilme nedeniyle kıyısında çatlamış bir toprak örtüsü oluşmuş ve Gölün içindeki halk plajında 5 yıl önce su yüzeyinde yer alan ve boyu 3 metreden fazla olan iskele bile bugün itibariyle sudan 2-3 metre kadar uzakta kalmış!
Su seviyesi ise, 1959 yılı ölçümlerine göre 851,32 santim olarak kaydedilmişken, geçen yılın ortalarında yapılan ölçümlere göre bu rakam 839, 83 santime düşmüş durumda. Ve yine aynı yıl yapılan ölçümlere göre 205, 54 kilometre olan Gölün yüzeyi geçtiğimiz yılın ortalarında yapılan ölçümlere göre 123,145 kilometreye, 6042, 48 hektomekreküp olarak ölçülen hacmi ise 3731, 67 hektormetreküpe kadar düşmüş ve düşmeye de devam ediyormuş!
Kısacası ve açıkçası; dünyamız da bozmadığımız bir iklim ya da hava şartları kalmıştı, son yıllarda onu da buzduk ve bozulan iklim ya da hava şarları yağışların ya azalmasına, ya da belli noktalara ve normalin kat kat üstünde yağmasına, dolayısıyla da göllerimizin, barajlarımızın kurumasına, içme ve sulama sularımızın olabildiğince azalmasına, artı ekili veya ekilecek olan en verimli arazilerimizin harap olmasına neden oldu, olmaya da devam ediyor maalesef!
Kasacısı, başta Burdur Gölümüz olmak üzere diğer göllerimizde de çekilmeler yaşandı-yaşanıyor! Ve bu durumun bir müddet daha devam edeceği belirtiliyor veya düşünülüyor! Ancak birçoğumuz bu durumun ya farkında değiliz ya da umurumuza katmıyoruz! Amma velâkin, durumun farkında veya fevkinde olan bağcılardan-bahçivanlardan veya ziraatçılardan biri olan ve benim ‘Çarıklı tarım veya ağaç Profesörü’ olarak adlandırdığım 90 küsur yaşındaki komşum Hüseyin Ölmez, “Gölün suyunun 5’te 2’si çekildi-azaldı. Hal böyle olunca en az 500 bin hektarlık bir arazi oluştu. Ve bu alanda mısır, ayçiçeği, nohut, susam, karpuz ve kavun gibi ürünler yetiştirilebilir. Çünkü bu saydığım ürünler sulamayı da, fazla bir emeği ve masrafı gerektirmez! O nedenle, bu bölge çiftçilere önce ve belli bir süreliğine karşılıksız, daha sonra da ücretli olarak kiraya verilmeli, dolayısıyla da değerlendirilmeli!..” diyor.
Ben bu işten anlamam ama komşum olan ve ziraatçılığın, tarımın, ağacın, meyvenin ve sebzenin profesörü olan Hüseyin Ölmez’e inanır ve güvenirim. O nedenle ben ‘Çarıklı Tarım veya ağaç ya da fidye-fidan Profesörü’ olarak nitelendirdiğim Hüseyin Amcamızın bölge hakkındaki tespit ve tekliflerini işin uzmanlarının, etkili ve yetkililerinin bilgilerine, ilgilerine ve dikkatlerine sunmakla yetiniyor, herkese ‘ölmez’ saygılar sunuyorum.
TOPRAK GİBİ SESSİZ OLDUĞUM ZAMAN BİLKİ,
ŞİMŞEK GİBİ GÖKTE GÜRLÜYOR FERYADIM..!
Hz. Mevlânâ
BAKARSAN BAĞ, BAKMAZSAN DAĞ OLUR…
Ve TOPRAĞIN VERDİĞİNİ HİÇBİR ŞEY VERMEZ!
Atasözü
YAĞMURU HİSSETMEYE BAK, TOPRAĞI, GÜNEŞİ,
TABİATI DİNLE. DOKUN TOPRAĞA, ONU ÖZÜMSE!
Anonim
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Küçük bir bypass yeli, bizi büyük bir şehre savurdu' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Sevgili okurlarımdan, '2-3 haftalığına' izin istiyorum' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Hem evlenenlerin sayısı hem de nüfusumuz azalıyor' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bahçeli, 'Sana söylüyorum kızım gelinim sen anla...' dedi!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'BM'nin yaşı 80, gramı ise 80 kuruş' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bedeni açarak medeni olunamayacağı gibi; soyunarak da çağdaş olunamaz!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Yavuz Savcı, yenidoğan çetesini bastırmış!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Deniz ateş alır mı? almaz! Ya alacak olur n'olur? Onu da bekleyip göreceğiz!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'İmam Hatipliler'in haftaları kutlu tüm İmam Hatipliler mutlu olsun!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş 'Mülakat olmalı ama torpil olmamalı!' adlı köşe yazısı... Devamı
Yorumlar (0)