Hepimizin üstünde büyük emekleri vardır. Nasıl ki dünyaya geldiğimizde annelerimizin şefkatli ellerinde hayata gözlerimizi açarsak, öğretmenlerimiz sayesinde de hayata hazırlanırız.
Herhalde ilkokul öğretmenini hatırlayıp da ona sevgi saygı ve hayranlık duymayanımız yoktur. Hele birinci sınıftan başlayıp beşinci sınıfa kadar okutmuşsa ona karşı daha güçlü bir bağlılık hissederiz.(Eski öğretim sistemine göre yazıyorum. Şimdi artık ilköğretimin sekiz yıla çıktığını bilmediğimi zannetmeyin!)
Bilirsiniz bizi eğiten öğreten bu saygıdeğer insanların adları, ilkokulda öğretmenken sonra birden “hoca” oluverir. Artık daha ağırbaşlı, oturaklı ve hatta daha resmi bir havaya bürünmüşlerdir, öğrencilerin gözünde. Bunlar benim değerlendirmelerim. Tabii bu değerlendirmelerin en az 50 yıl öncesine dayanan bir temeli var. Bu gün farklılaşmış olabilirler. Ama ben yine kendi penceremden yaptığım değerlendirmelerime devam edeyim.
Yaşımız büyüdükçe sınıflar da büyür ve her derse başka bir öğretmen girmeye başlar. Burada sıfatları artık öğretmen değildir ve yukarıda arz ettiğim gibi “hoca” olmuştur. İşte şimdi biraz bocalarız. Çünkü önceki yıllarda her derse aynı öğretmen girerken ve ona ailemizden biri gibi çok alışmışken, şimdi çeşitli hocaların arasında kendimizi bir hayli yalnız hissetmeye başlamışızdır. Bu, şehrin ezici kalabalığı arasında insanın kendini yapayalnız hissetmesi gibi bir şeydir.
Öğrencilik demek okul demek, öğretmen demek, sınav demektir. Bazen kaytarmanın dayanılmaz zevkini tatsak da çoğu kere öğrencilik ders çalışmak, onca kitabın defterin arasında kaybolmak demektir. Bu gün yaşımız elliye gelse de herhangi bir seminerde veya kursta, boş geçen bir bölüm olursa seviniriz. Sanırım bu öğrencilik yıllarımızdaki dersleri kaynatmanın verdiği hazzın ve sevincin ileriki yıllarda ortaya çıkan bir izdüşümüdür.
Şimdi nasıl bilemiyorum ama 15-20 yıl önce özellikle büyük şehirlerde öğretmen denince, geçim derdiyle boğuşan gariban bir memur akla gelirdi. Belki bazılarına göre öğretmen hala boş zamanlarında limon ya da simit satarak geçinen biridir.
Bu gün Türkiye, okullarında görev yapan 900 bin öğretmeni ve öğrenim gören 17 milyon öğrencisiyle dünyanın sayılı ülkelerinden biridir. Bu gurur verici bir şey.
Hz. Ali” Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” demiş. Oysa öğretmenlerimiz bu gün bizden çok şey istemezler. Sadece vefa sevgi ve saygı… Bunlar yeter.
Bizi eğiten, öğreten, hayata hazırlayan, kendilerine çok şey borçlu olduğumuz aydınlık geleceğimizin teminatı öğretmenlerimizi minnet ve şükranla anıyorum.
Atatürk “Muallimler! Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır,” derken elbette çok haklıydı…
Yorumlar (0)