Çocukken hiç radyosuz gezmezdim. Pilli radyolarımız vardı o yıllarda. Evde, tarlada, bahçede dinlediğimiz…
Önceleri türkü ve “acans” dinlerdim daha çok. Acans, yerel anlayışta, haber demekti. Saat 19 oldu muydu radyonun saat sinyali çalardı: “Düüüüt…düüüt…düüüüt.. “ Sonra spikerin sesi: “Saat 19. Burası Türkiye Radyoları, Sayın dinleyiciler, şimdi TRT Haber Merkezinin hazırladığı haber bültenini sunuyorum. Önce haberlerden özetler…”
Türk Halk Müziği programlarında ise; Yurttan Sesler Korosu, Erkekler Korosu, Kadınlar korosu, bireysel solist programları olurdu. Hiç birini kaçırmazdım.
Türk Sanat Müziği, Hafif Müzik, Batı Müziği, Pop Müzik, Caz filan çıktığında ise hemen başka istasyonlara geçerdim. Arabesk zaten radyonun kenarından bile geçmezdi o yıllarda.
Fakat 15 yaşına geldiğimde bana bir haller oldu. Bir gün hasbelkader bir şarkı dinledim: “Dünyada biricik sevdiğim sensin, Güzelsin, incesin, tatlısın, şensin…” Uşşak makamındaymış! Bu ne güzel şarkıydı böyle! Duygu dolu, akıcı, ritmik… Hiç aşina olmadığım enstrümanlarla çalınıyordu. Sonra aynı makamda diğer şarkılara kulak kabarttım: “Telgrafın tellerine kuşlar mı konar, Dereler çağlar oldu, Sigaramın dumanı, Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” ve diğerleri…
Artık bu makamdaki şarkıları Halk Müziğine tercih eder olmuştum. Demek ki Uşşak makamı bende bambaşka duygulara yol açıyordu. Adı da mânidardı: “Âşıklar makamı…” Tam da bizim âşık olmak için bahane aradığımız dönemlerdi ve bana ilaç gibi gelmişti bu şarkılar.
Sonra Uşşak’ın ikiz kardeşi Bayatî ile tanıştım. Hiç eksiksiz o da Uşşakın tadını vermekteydi. Meselâ, “Benzemez kimse sana tavrına hayran olayım….”
Daha sonra Hüseynî’nin tadına vardım. Beni kırlara, yaylalara, yüksek dağların zirvelerine ve hatta bulutlara alıp götüren bir makamdı. “Tez geçse de her sevgide bin hatıra vardır, Sevda denilen şey yaşayan hatıralardır.” Ne anlamlı sözlerdi bunlar ! Nasıl da ruhumda sarsıcı izler bırakırdı! Ne zaman dinlesem beni hep o yıllara götürür. Sonrasında “ Keklik dağlarda şağılar, Yanık Ömer, Havada bulut yok, Hicran oku sinem deler “ ve daha niceleriyle tanıştım.
Ya Karcığar? Ne zaman bu makamı dinlesem ; buram buram sevda şarkıları, hareketli köçekçeler ve nedense Lâle Devri’nin Şair Nedim’i gelir aklıma... Sadâbâd’da sandal sefaları süren Nedim…” Bu kış hanım İstanbul’a taşın da, Bu gece çamlarda kalsak ne olur, Unutmadım seni ben…”
Biter mi hiç bunlardan akan duygu seli!
Ah yerimiz bol olsa da hepsini… hepsini sayabilsem!..
Ama ne yazık ki; “Beklerim her gün bu sahillerde mahzun böyle ben,” diye hıçkıran Hüzzama, “Bu gün ayın on dördü, Kız saçın kim ördü, ” diye coşan Muhayyere, “ Bağa girdim kamışa, Su ne yapsın yanmışa,” diye feryat eden Kürdilihicazkâr’a sıra bile gelmeden bakın yerimiz bitiverdi…
Değerli dostlar!
Türk Müziğinde 500 civarında makam olduğu söylenir. Buradakiler benim en sevdiklerim…
Müzikle kalın ki, ruhunuz her daim genç kalsın.
2024
Ramazan Canural'ın 'Türk siyasetinde özgül ağırlığı yüksek bir isim Devlet Bahçeli' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Kimdir bu Amerika ya da İsrail bize niye saldırsın?' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Romanlarda yasak aşk!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın ''Mehmet Gitti Askere...'' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Dr.Ramazan Canural 'ın "Mehmet Gitti Askere" yazısı Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 90 Milyon Ceviz Fidanı Ne Oldu ? Yazısı Devamı
Yorumlar (0)