O yıl ilk defa rüyalarımın şehri İstanbul’da okuyacaktım.
Çok istediğim bir bölüm değildi ama, olsun, ülkenin en güzel şehrinde ve köklü bir okulda okumak beni heyecanlandırıyordu.
Kaydımı yaptırdım.
Önümüzde kalın kalın kitaplar, yazarlarına bakıyorum, her biri profesör. Bana göre işin en ilginç tarafı neydi biliyor musunuz? Bu kalın kitapları yazan hocalar kürsüde bizzat bize ders anlatıyordu.
Kimler mi?
Hukuk Başlangıcı-Orhan Münir Çağıl, Medeni Hukuk ve Aile Hukuku- Selahattin Sulhi Tekinay, Roma Hukuku- Ziya Umur, Anayasa Hukuku-Tarık Zafer Tunaya, İktisat-Erdoğan Alkin…
Sonradan öğrendim. Meğer hepsi de mesleklerinin zirvesinde insanlarmış.
İşin akademik tarafı böyle…
Bir de gırgır tarafı var. “Gırgır Dergisi” bize mizahın nirvanasını yaşatıyor… Unutulmaz karakterler; Zalim Şevki, Avanak Avni, Proce(!) adamı Zihni Sinir… ve diğerleri. Hepsinin başından geçen serüvenleri okumak ve makaraları koyvermek için “Gırgır” ın çıktığı günü iple çekiyoruz.
Gırgır Dergisinde…
Bir bakıyorsunuz Zeki Müren’in adı “Zevki Süren” olmuş, bir bakıyorsunuz şarkıların adı değişmiş.
Mesela şarkının aslı, “Nihansın dideden ey mestinazım, Bana sensiz cihanda can ne lazım” iken, bu, bizim Gırgır’da “Nihansın dideden ey bekçi Kazım, Bana sen değil kızın lazım…” oluvermiş.
Ya da;
“Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin, Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde…” şarkısı;
“ Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin, Kerizin biri boğulmakta derinde…” formuna dönüşüvermiş.
Bir çorbanın, çarşıda 3 TL olduğu o yıllarda biz “Turan Emeksiz Üniversite Lokantasında” etlisinden tatlısına, çorbasından, salatasına; 3 liralık bir fişle, öylesine zengin bir yemek yerdik ki, o menüyü dışarda 30 liraya yiyemezdiniz.
Hele yemek kuyruğunda iken okuduğumuz o “duvar yazıları…”
Her biri ayrı bir komiklik, her biri ayrı bir gırgır…
“İ.E.T.T.= İneklik etme taksi tut. E.G.O.= Erken gelen oturur.”
“Dünyanın en büyük kimyageri kimdir? Cevap: Demirel. Neden? Çünkü siyaseti b.ka çevirdi.”
Radyolarda Yusuf Nalkesen, Avni Anıl ya da Şekip Ayhan Özışık şarkıları…Her biri daha çok yeni bestelenmiş ve sonradan hit olan şarkılar… Madem küstün dargındın, O ağacın altı, Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un, Unutmadım seni ben... ve diğerleri…
Zeki Müren, Behiye Aksoy, Gönül Yazar, Barış Manço, Cem Karaca ve daha birçok ünlü sanatçının sahnelerde fırtına gibi estiği yıllar…
Bense o kadar safım ki…
Kemal Sunal’ın “ İnek Şaban’ı” ya da İlyas Salman’ın “Sefil Bilo”su benim yanımda “ kurnaz tilki” sayılır.
Bir gün fakülteden çıktık. Beyazıt’ta Üniversitenin ön cephesinde kalan o kalabalık caddede araç bekliyoruz. Belediye otobüsü, minibüs, taksi ne bulursak binmeye razıyız. Çünkü yağmur bardaktan boşanır gibi yağıyor.
Bazı insanlar el edip otomobilleri durduyor ve gideceği yeri söyledikten sonra araca binip gidiyorlar. Ben de birine el ettim ve durdurdum. Ama lüks bir otomobildi bu. İçindeki şık giyimli bey camı açtı.
Ben çekinerek:
“ To…Topkapı- Cevizlibağ,” dedim.
Kaldığım “Yurt” oradaydı.
Adam küçümseyen gözlerle beni şöyle bir süzdü ve homurdandı: “Geri zekalı! Dikkatli baksana! Bu arabanın dolmuş ya da taksiye benzer bir yanı var mı?!”
Öyle utandım ki…
Ne bileyim ben, sarı taksi- özel taksi farkını… Yağmur yağdığı için herkes gözünü kestirdiği otomobili durdurup, biniyor sanmıştım.
Fakirliğe, gurbete, “körlüğe” inat…
Güzel günlerdi!
2024
Ramazan Canural'ın D-8 Ekonomik İşbirliği Zirvesi ,Asgari Ücret Toplantıları, Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Kifayetsiz Muhteris!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Türk siyasetinde özgül ağırlığı yüksek bir isim Devlet Bahçeli' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Kimdir bu Amerika ya da İsrail bize niye saldırsın?' adlı köşe yazısı... Devamı
Yorumlar (0)