Hasan Tülkay

'Babam babam ah babam!..' Üstümüzde kaya gölgesi gibiydin

Hasan Tülkay'ın ''Babam babam ah babam!..' Üstümüzde kaya gölgesi gibiydin' adlı köşe yazısı...

Hasan Tülkay

“BABAM BABAM AH BABAM!..” ÜSTÜMÜZDE KAYA GÖLGESİ GİBİYDİN

Deli Dumrul gibi nice yiğitleri diz çökerten Azrail, ecel pençesini geçirdiğinde babam 67 yaşındaydı.. Genç sayılmasa da daha olgun delikanlı duruşunu muhafaza ediyordu… Belki de babam yani yakınından öte canından bir parça olduğum için onun hakkında ne yazacağımı, onu nasıl anlatacağımı bilemiyorum..
20 Şubat 2001 Salı.. İkindi sonu, akşamın önü..Son dakikalarına kadar, hiç şuuru bulanmadan, emanetini teslim etti.. Daha dün gibi.. Tam yirmi dört sene geçivermiş..
Küçük torunları, yeğenlerim bilsinler okuyanlar da ibret alsınlar diye babamı anlatmaya çalışacağım.

TINGI YUSUFUNU BİLDİNİZ Mİ?..

Malûm, köylerde, kasabalarda herkesin bir lâkabı vardır. Babamı adıyla sorsalar tanımayan çıkar fakat “Tıngı Yusufu” dedin mi hemen herkes tanırdı kazamızda… Aslen çocukluğu ve gençliği,çoğunlukla, şimdi köy bile olmayan Deliktaş’ta geçmiş, ovayı “koca göl” basınca da herkes gibi Bucak’a göçmüş… Tarihî ve gerçek adıyla OĞUZHAN olan Bucak, eskiden beri merkeze rakip, Burdur’un en büyük ilçesidir.
Babam eşraftan, zadegân takımından birisi değildi. Aksine çok yoksul bir aileden geliyordu. Daha bebekken annesi vefat etmiş, öksüz büyümüştü. Fakirlikten ve cahillikten dolayı hiç mektep medrese görmemiş. Buna rağmen, kendi gayretiyle asker mektubunu yazabilecek kadar okuma yazma öğrenmiş..
Tahsilsiz, makamsız, üstelik parasız pulsuz çulsuz bir adamın iyi tanınması, babamın yardımseverliği ve cemiyet adamı olmasıyla alâkalıdır…

BABAM CÖMERT ADAMDI.. HACET KAPISI UMANLARI BOŞ ÇEVİRMEZDİ

Malûm, iyilik ve yardım sadece parayla olmaz.. Babam atıyla, arabasıyla, sonradan da traktörüyle çok garibanın hayır duasını almıştır. Ovaya ekine, tütüne, çapaya giderken vasıtası olmayan, el eden herkesi “laylon”a (römorka) alır, ekseriye de tarlalarına ya da evlerine kadar bırakırdı. Sanki bir özel servis vasıtası gibi atımızdan,arabamızdan, traktörümüzden istifade edenlerden halâ “Allah razı olsun..Mekânı Cennet olsun..Yusuf dayı iyi adamdı!..” diyenleri gördükçe gözlerim dolar…
Yardımseverliği, iyiliği kendini, kendi işini ihmal edecek ölçüdeydi.. Yüksünmeden yardım eder, sakınmadan emanet verirdi. Kendisinden bir hacette bulunana yalan söyleyemez, yok diyemezdi.

TASARRUFLU YAŞADI

Başkalarına bu denli cömert olan babam, anamıza ve çocuklarına karşı biraz eli-sıkıydı.
“Siz yok bilmez misiniz?.”
“Siz yarını düşünmez misiniz?..”
“Bu değirmenin suyu nerden geliyor bilen yok..”
İhtiyatlı olmasa, “var” dese, tasarrufa riayet etmeyeceğimizden korkuyordu herhalde..

“ÇALGICI MI OLACAKSINIZ?..”

Hiç unutamam, yatılı Öğretmen Okulu’nu kazandığımda, müzik dersi için mandolini kendimiz almamız gerekiyordu. Mandolinin adını duymuşuz, bir öğretmenimizde görmüşüz, fakat elimizi sürmüşlüğümüz yoktur. Araştırdık, soruşturduk en ucuz mandolin 55 Lira… Kırk yıl önce bize göre deli para.. Rahmetli almamak için epey ayak diredi.. “Siz çalgıcı mı olacaksınız, öğretmen mi?.” Aslında softa yobaz takımından değildi. Okuldan istendiğine göre onun lüzumuna inanıyor, fakat “param yetişmiyor” demek de ağırına gidiyordu herhalde.. Öyle ya, “koca Bucak”ta parasız yatılı öğretmen okulunu asil olarak kazanmış üç talebeden birisiyim. Her zaman darlıktan yakınan adam “Yok” diyemiyor…

BABAM PARAYA TAPMADI

Babam paraya tapanlardan olmadı hiçbir zaman… Ama askerlik, hapisane hayatı ve kapkara yoksulluk yılları ona paranın kıymetini iyi öğretmişti. Dara düştüğünde, namerde merde muhtaç olmayacak, el kapısına düşürmeyecek kadar bir miktar “ihtiyat akçesi” tutardı kenarda köşede… Hiçbir zaman çok parası olmadı… Ama “Yok” dediği zamanlarda da, sıkıştık mı hacetimizi karşılayacak kadar tedbirliydi… Zaten gözü tok, gönlü tok yaşadığımız için, öyle büyük paralara da ihtiyaç duymadık hiçbir zaman…

AVCIYDI, PALAVRACI DEĞİLDİ..

Eskiden zirai ilaçlama olmadığından tabiat dengesini koruyordu. Dağımızda, gölümüzde uçan kaçan pek çok av hayvanı vardı. Babam da ava giderdi. Hiç boş döndüğünü hatırlamıyorum. Tavşan, yaban ördeği, sakar meke… mutlaka birkaç sofrayı donatacak av etiyle dönerdi. At arabamız hareket halindeyken “tek kırma” ile iki ördek vurduğunu hatırlıyorum..
Eskiden düğünlerde atıcılık yarışmaları da yapılırdı. Kendilerine güvenenler bir manga asker gibi sıraya girer, sırayla hedefi vurmaya çalışırlardı. Hedef de genellikle dağın tepesine yakın bir yerlerde gerilmiş büyükçe, beyaz mendildir. Eskiköy’den Deliktaş’a, “Bacaksızlar”a “Azime Gelin”i gelin getirdiğimiz düğünde, üç hedefin üçünü de babam vurmuştu. Gelin almaya atlarla, at arabasıyla gidildiğine göre 60’lı yıllardan birinde.. Bu yarışmalarda keskin nişancı olmak yetmez, gözün de keskin olacak..
Usta bir atıcı olmasına rağmen, babamdan hiç avcı palavrası duymadım, dinlemedim..

OTORİTER ADAMDI..

Atlar bile babamın eve geldiğini fark ederdi. Çiftçilik eskiden hayvan gücüyle yapıldığından iki atımız vardı. “Kır at” çilekeş, çalışkan, gayretli, uyumlu.. Doru at, tam tersi.. Hem tembel, hem geçimsiz huysuz bir hayvan… Adı Haydar… Haydar “Kır-at”a kayış atar, yükün ağırını “Kır-at” çeker, üstüne üstlük ahıra çekilince “Kır-at”ı rahatsız eder.. Evimiz toprak ev… Altı ahır, samanlık; üstünde de biz… Babam evde yoksa ahırda kavga bitmez… Anamın veya babamdan başkasının hiçbir tedbiri kâr etmez. Ahır kapısı aynı zamanda cümle kapısı.. Babam daha kapıya gelirken ahırda sükûnet hakim olur.. Bazı geceler atların sesine uyanırız. Babam topuğuyla toprak tabana şöyle kuvvetlice bir-iki vurur, ses kesilir. Kavga büyümüşse bir de “Haydaarrrr!..” narası savurur, tepişme, kişneme mutlaka durur…

 

MAHALLENİN “YUSUF DEDE”SİYDİ..

Çocukları severdi. Sadece torunların değil, teyze oğullarının, dayı oğullarının, komşu çocuklarının da “dede”siydi. Kızlar, oğlanlar, gelinler, damatlar toplaşınca evimiz düğün evi gibi olurdu. Salon da sanki çocuk parkı.. Bazen koşan, düşen, çarpışan, dövüşen çocukların gürültüsüne tahammül edemez “Nerde benim koca değneğim?!..”, “Şu koca değneğimi getirin bakayım” der-demez şamata biterdi. Çocuklar her biri bir kenara çekilir, yüklüğe saklanır, en azından belli bir süre ev sakinleşirdi. Koca değneğin de adı var, kendisi yoktur halbuki… “Avrat, çocuk bunlar..Döğüşür de oynaşır da.. Amma eskisi gibi kafam tahammül etmiyor” demeye başlamıştı son yıllarında... (Koca değneğin aslı bacım Havali’nin okul ödevi olarak yaptığı bir ağaç metre… Yüklükte asılı durur, kimseye de bir zararı dokunmamıştır halbuki..)

SİYASETİN NABZINI ÇOK İYİ ÖLÇERDİ

Seçimlerde, bilhassa mahallî seçimlerde neredeyse milimi milimine diyecek kadar neticeyi tahmin ederdi. Ben hiçbir belediye seçiminde yanıldığını görmedim… Bizim kitaplarımızı, yayınlarımızı –ülkücü yayınları-okurdu, takip ederdi ülkücüleri de çok severdi. Fakat MHP’ye oy vermeye gelince biraz çekimserdi. Galiba “İhtilâlin kudretli albayı” “Başbuğ Türkeş”in radyolardan yankılanan darbe bildirisi kulaklarından gitmiyordu. Gariptir ki Türkeş’in daha sonraları da DP-Menderes çizgisinin devamı “AP-Demirel-DYP-Çiller” oluşumlarına yakınlığını içine sindirememişti.Menderesçi, AP’ci bilinen babam iflah olmaz bir Demirel muhalifine dönmüştü. Sanırım bunda çok yakından tanıdığı, hatta bazıları yakın arkadaşları olan geleneksel kasaba politikacılarının çamur siyasetlerine duyduğu tepkinin de büyük rolü vardı.İsmail Öztop abimin aday olduğu seçimde “Biraz zorlanacaksınız amma, bu seçimi alacaksınız. İsmail hoca bir adım önde..Yine de işi gevşek tutmayın” diye akıl vermişti bana…

CESUR FAKAT AKILLI ADAMDI BABAM

12 Eylül 1980 darbesine yakın günlerde ben her şeyi, yüksek tahsilimi bile yarıda bırakarak öğretmenliğe geri dönmüştüm. “İyi ettin Hasan oğlum.. Ocak-bucak işlerinin içinde olsaydın seni de alırlardı içeri… Ben benim deyinceye kadar da seni bitirirlerdi.. Allah hıfz’etti…” demişti. 12 Eylül firarisi, Ocak Genel Muhasibi (o zamanki adıyla Ü.Y.D.-Ülkü Yolu Derneği) Carımoğlu Mustafa Deryal’la kaçaklık günlerinde görüşmüş ve aklınca teselli vermiş. Fakat söyledikleri akıl dolu:
“Dayım ne yapalım, gücümüz bu kadar…
Dağa çıksak, dirensek!..
Silahımız var mı?.. Yok!..
Cephanemiz var mı?.. Yok!..
Askerimiz var mı?.. Yok!..
Yine de başarabileceksek ben bir av tüfeği, bir çakaralmazla hazırım, çıkarım…
Sabredin… Allah yardımcınız olsun..
Bugünler de geçer!..”
Rahmetli babamın dediği gibi oldu. Eylül fırtınası da geldi geçti ama, nice mazlum yürekleri deldi de geçti… Korkudan kitaplarımızı, resimlerimizi, mektuplarımızı yaktık ya da toprağa, ambarlara gömdük, mahzenlere attık… Bir tarih, mazimiz, anılarımız yakıldı, yıkıldı, eridi, çürüdü yok oldu resmen!.. Kanlı ve kansız cinayetlerin hesabı da sorulamadı hiçbir zaman…

DÜĞÜNE GİDER GİBİ

Evet babamın vefatının onuncu yılı... Hatırladıkça gözlerim yaşarıyor, bir yandan da teselli buluyorum. Çünkü nice namazlı niyazlı hacı hoca sofular bile ölümü babam kadar metanetle karşılayamazlar. Babam ölüme resmen düğüne gider gibi gitti.Güzel öldü.Bir aylık bir hastane macerası oldu ama, hiç dokunmasak daha iyiymiş.Akciğer kanseriydi.Çok sonra ameliyatı yapan Lokman-hekim gönüllü Doktor Taner Bumin bey Hocam, açtık kapattık, her yere sirayet etmiş..Yapacak bir şey kalmamıştı dedi.(Kadere bak ki, babamdan bir yıl sonra Taner bey de kanser illetinden vefat etti.Allah ona da rahmet eylesin…)

Çok ızdırap çekti.Fakat herkesle helalleşti, vedalaştı öyle gitti babam.
Cep telefonu kullandığımız için bize “Müsrifsiniz… Vehbi Koç’un, Sabancı’nın çocukları mısınız siz? Cep telefonuyla işiniz ne?.” diyen adama, babama biraderim Metin bir telefon buldu getirdi. Hastanede yattığı yerden internetten ve eski küçük cep defterlerinden numaralarını buluverdiğim asker ve gurbet (Almanya) arkadaşlarıyla cep telefonuyla görüştü. “Ulan Hasan, çocuklara kızıyordum ya, ne eyiymiş bu alet…Yattığım yerden senelerdir izini yüzünü görmediğim arkadaşlarımla konuştum...”

Hastanedeki son günlerinde kimseden yardım almadan etek traşını bile kendisi yapmış. Özel odasındaki banyosunda yıkanmış, temizlenmişti bir gece…Eve gitmeden Antalya’da benim mahalle berberine gitmeyi de kendisi istedi. Mehmet Altundal enişteyle koluna girdik, adeta ruh gibi hafiflemiş bedenini berber koltuğuna bırakırken gözlerinden süzülen iki damla yaşa rağmen mütebessim bir eda ile “Yakında düğünümüz var. El içine karışacağız. Büyüklerin yanına tertipli düzgün gidelim, mahçup olmayalım” dedi. Zaten kısa ve köse olan hacı sakalını, ensesini düzelttirdik.. Adeta çocuklar gibi sevinmişti…
Babam ölüme o kadar hazırlıklıydı ki!.. Hatta ilaçlarının arasında vasiyetini bile bulduk.Küçük not blok kağıtlarına yazmış:
Öldükten sonra cenazem evden çıkıncaya kadar ağlamayın, ağıt yakmayın.
En yakın camide namazım kılınsın.
Gösterişli mezar yapmayın.. Mezarımı mermer fabrikasının atık taşlarıyla kaldırın.”

DİPLOMALI DEĞİL ARİF ADAMDI BABAM..

Babam mektep medrese görmüş bir adam değildi. Ama irfan sahibi, halk bilgesi diyebileceğimiz bir adamdı. Adam gibi adamdı. Sevmeyenler bile ona saygı duyardı.Kendi gayreti ile, biraz da askerde Ali Okulunda okuma yazma öğrenmiş okuyan bir insandı. Konuşmasını dinleyen onun fakir bir köylü, sadece toprakla ve hayvanlarıyla konuşan sıradan bir çiftçi olduğuna inanamazdı...
Öleceğini söylerken bile öylesine hayat doluydu ki, şahsen bu kadar çabuk gideceği aklıma bile gelmedi. Çektiği ızdırabı hissettirmemek için kendini öylesine zorlamış ki hemşirelerin gözyaşlarından anladım vehametini.. Hocam, onun ne acılar çektiğini biliyor musunuz?.. dediler ağlaya ağlaya hastaneden çıkarırken...
Yazacak çok şey var da...
Bir gazete köşesine şimdilik bu kadar yeter…
Okuyanlar bir Fatiha lütfederlerse en kıymetli ikram olur…
Ecel karşısında aciz kalıyoruz… Ne desek, ne söylesek boş… Önemli olan ölümlerden ders almak… Ve yaşanmış hayatlardan…
Ne diyebilirim ki?..
Allah babamı sevdikleriyle Cennette buluştursun hep...

Hasan Tülkay 21 Şubat 2011-Antalya

Bu içerik size ne hissettirdi?

  • 2
    ÜZÜLDÜM
  • 1
    ALKIŞ
  • 0
    SEVDİM
  • 0
    KIZDIM
  • 0
    ŞAŞIRDIM
  • 0
    BEĞENDİM
  • 0
    BEĞENMEDİM
  • 0
    GÜLDÜM

Yorumlar (0)

Bu içerik ile ilgili henüz yorum yazılmamış

Hasan Tülkay Diğer Yazıları

20
ŞUBAT

2025

'Babam babam ah babam!..' Üstümüzde kaya gölgesi gibiydin

Hasan Tülkay'ın ''Babam babam ah babam!..' Üstümüzde kaya gölgesi gibiydin' adlı köşe yazısı... Devamı

05
OCAK

2025

Öksüz Türklüğün yetim şairi: Arif Nihat Asya

Hasan Tülkay'ın 'Öksüz Türklüğün yetim şairi: Arif Nihat Asya' adlı köşe yazısı... Devamı

11
ARALIK

2024

Bugün ATSIZ konuşsun biz dinleyelim

Hasan Tülkay'ın 'Bugün ATSIZ konuşsun biz dinleyelim' adlı köşe yazısı... Devamı

25
KASIM

2024

OZAN YAŞAR ÇEBİŞLİ

Hasan Tülkay'ın 'OZAN YAŞAR ÇEBİŞLİ ' adlı köşe yazısı... Devamı

03
KASIM

2024

Burdur'da buluştular

Hasan Tülkay'ın 'Burdur'da buluştular' adlı köşe yazısı... Devamı

19
EKİM

2024

Değişen dünyamız ve ocak konseri

Hasan Tülkay'ın 'Değişen dünyamız ve ocak konseri' adlı köşe yazısı... Devamı

30
EYLÜL

2024

İnsansız doğa resimleri bir teknik bilim adamının ilk sergisi

Hasan Tülkay'ın 'İnsansız doğa resimleri bir teknik bilim adamının ilk sergisi' adlı köşe yazısı... Devamı

12
EYLÜL

2024

TARİHE NOT: SERDENGEÇTİ ve 12 EYLÜL

Hasan Tülkay'ın SERDENGEÇTİ ve 12 EYLÜL adlı köşe yazısı... Devamı

06
EYLÜL

2024

Hayri Akay hocadan anlamlı mesaj

Hasan Tülkay'ın 'Hayri Akay hocadan anlamlı mesaj' adlı köşe yazısı... Devamı

02
EYLÜL

2024

Yaş yetmişe dayanınca... Bucak günlüklerimden notlar

Hasan Tülkay'ın 'Yaş yetmişe dayanınca... Bucak günlüklerimden notlar' adlı köşe yazısı... Devamı

İlgili Haberler

Sakarya’da yaylada mahsur kalan 3 kişi kurtarıldı
Bölgesel

Sakarya’da yaylada mahsur kalan 3 kişi kurtarıldı

Sakarya’nın Pamukova ilçesi İnönü Yaylası’nda mahsur kalan 3 vatandaş jandarma, AFAD ve belediye ekiplerinin çalışması neticesinde kurtarıldı.

Mardin'de iki aile arasında silahlı kavga: 3 ölü, 7 yaralı
3. Sayfa

Mardin'de iki aile arasında silahlı kavga: 3 ölü, 7 yaralı

Mardin'in Artuklu ilçesinde iki aile arasında çıkan silahlı kavgada 3 kişi hayatını kaybetti, 7 kişi de yaralandı.

Kar sonrası kapanan 179 köy yolundan 122'si ulaşıma açıldı
Bölgesel

Kar sonrası kapanan 179 köy yolundan 122'si ulaşıma açıldı

Karabük'te kar yağışı sonrası kapanan 179 köy yolunun 122'si yapılan çalışmalarla yeniden ulaşıma açıldı.

Burdurlulara özel Ramazan indirimi Kent kart ile 16 TL’ye pide!
Bölgesel

Burdurlulara özel Ramazan indirimi Kent kart ile 16 TL’ye pide!

Burdur Belediyesi’nden Ramazan’a özel kampanya! Kent Kart sahipleri, anlaşmalı fırınlardan 16 TL’ye Ramazan pidesi alabilecek. İşte detaylar...

Belediye otobüsünün çarptığı motosikletli hayatını kaybetti
3. Sayfa

Belediye otobüsünün çarptığı motosikletli hayatını kaybetti

Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde belediye otobüsünün çarptığı motosiklet sürücüsü hayatını kaybetti.

Bozdoğan'da Deve Güreşi Fesivali öncesi renkli kortej
Etkinlik

Bozdoğan'da Deve Güreşi Fesivali öncesi renkli kortej

Bozdoğan'da bu yıl 20.'si gerçekleştirelecek olan Geleneksel Deve Güreşi Festivali kortej yürüyüşü ile başladı. Koretj yürüüşüne yörükler yöresel kıyafetleri ile katılırken, yarın areneda güreşecek olan pehlivan develer de sokaklarda dolaştırıldı. Çatım listesi tamamlanan develerle yapılan kortej yürüyüşü lçede adeta şölen havası estirdi.