Zayıf, çelimsiz, sarışın bir doktordu.
Diplomasını alıp doktor olduğu günlerde 53 kilo geldiğini iyi hatırlıyordu. Zaten o yıllarda onu pek doktora benzeten de yoktu. Hatta ilk göreve başladığı günlerden bir gün, önlüğünü giymiş, Sağlık Ocağı’nın kapısında beklerken; sonradan samimi olduğu sevimli, nur yüzlü Raif dede gelerek şöyle demişti:
“Oğlum ben Doktor Hasan Beyi arıyorum, nerede bulabilirim?”
“Dede burada Doktor Hasan Bey diye biri yok, herhalde adını yanlış hatırlıyorsun” dediği zaman Raif Dede simsiyah gözlerini Doktor Bayram’a dikerek:
“Nasıl olmaz oğlum, altı günden beri iğnelerimi ona yaptırıyorum, beyaz saçlı iri –yarı demiş; sonra da doktor beye sormuştu:
“Evladım sen yazıcı mısın?”
Doktor Bayram anlamıştı. Sağlık Ocağının en haylaz personeli hizmetli Hasan Efendiydi, Raif dedenin bahsettiği “Doktor Hasan…”
Lise yıllarında ya eczacı ya da yazar olmayı düşlerdi. Öğrenim gördüğü küçük ilçenin lisesinde okurken; çok çalışmak mutlak surette üniversiteye girmek gibi kesin bir hedef edinmişti kendine.
O yıllarda, ÖSS ye hazırlanmak için dershaneler falan yoktu. Mektupla öğrenim, periyodik yayın ve dergilerden hazırlandığı sınavı kazanarak üniversiteye girdi. İlk yıl Tıp kazanamadı, başka bir okula kaydoldu, ancak üçüncü hamlede hedefine ulaşabilmişti.
Altı yıllık uzun bir öğrenim döneminden sonra doktor olmasına bir ay kala “ Yeni Mezun Hekimler İçin Mecburi Hizmet Kanunu” çıktı. Bakanlığın ana binasındaki geniş bir salonda 15-20 doktor toplanmıştı. Hepsi yeni mezundu ve kura çekeceklerdi.
Zat İşleri ve Muamelat Genel Müdürü(şimdiki adıyla Personel Genel Müdürü) Zeynel Abidin Konyalı konuşuyor:
“Arkadaşlar biraz sonra kuralarınızı beraber çekeceğiz. Yalnız şunu söyleyeyim torbadaki yerler hep Doğu, Güneydoğu gibi mahrumiyet bölgeleri. Bu da sizin şanssızlığınız. Ne yapalım, memleket hizmet bekliyor…
Kura çekimi başlamıştı: Hakkari- Yüksekova, Adıyaman- Kahta , Kars-Kağızman derken; sıra doktor Bayram’a geldi.
İşte biraz sonra hayatının en önemli anlarından birini yaşayacaktı. Kalbi küt küt atıyordu. Endişe içinde, kura çekilen masaya doğru ilerledi ve görevlinin tuttuğu torbaya elini daldırdı. Bildiği bütün duaları mırıldanıyordu. Heyecandan gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Elindeki küçük kağıdı açtı ve okudu: “Rize ili, İkizdere İlçesi, Merkez Sağlık Ocağı Tabipliği”
Orada bulunanlardan bir çığlık koptu: “Harika, ne şans be!”
Doktor Bayram : ”Çok şükür Yarabbi,” dedi.
Takvimler Kasım ayının sonlarını gösteriyordu. Ankara’da kurasını çekmiş, görev yeri belli olmuştu. Mehil müddetini kullanıp 17 Aralık 1981 Perşembe günü Sağlık Ocağındaki görevine başladı.
Tayin olduğu ilçe oldukça ilginçti. Bir defa kafalardaki Rize imajıyla pek alâkası yoktu. Yüksek Kaçkar Dağlarının ortasında adeta sıkışıp kalmış, 2360 nüfuslu birkaç mahalleden oluşan küçücük bir ilçe…Ortada akan derenin iki yanı boyunca evler yerleşmişti. İki tarafta yer alan sarp ve dik yamaçlarda da tek tük evler göze çarpıyordu.
İlk günler duruma pek alışamamıştı. Gece olup da elektrikler yandığı zaman yüksek tepelerde ışıklar görüyordu. İşte burada Doktor Bayram bir şeyi sık sık karıştırıyordu: “Şu dağın tepesinde yanan ışık, bir eve mi aitti, yoksa bir yıldız mıydı?”
Sağlık ocağının lojmanında kalıyordu. Bekardı. Hemen her gece muhakkak hasta gelir ve Doktor Bayram’ı uyandırırlardı. “Ah bir de uyuduktan hemen 1-2 saat sonra gelen hastalar yok muydu? İşte en çok onlarda zorlanıyordu. Uykunun en tatlı saatleri…
İlçede düzgün bir eczane bile yoktu. İlkokulu dışardan bitirmiş bir “uyanık” Samsun’da oturan bir eczacının diplomasını asarak açtığı “eczane”(!) de ilaç satıyordu. Göreve başladıktan 15 gün sonra Kaymakamlıktan gelen bir talimatla “eczane” yi mühürledi. Çünkü bunu yapmak da onun görevlerindendi. Böylece ilçedeki tek “ilaç satılan yer” kapanmıştı.
Doktor Bayram, yavaş yavaş ilçeye alışıyordu.
Bir gün birkaç arkadaş kahvede oturmuş, keyifli keyifli “okey” oynarken masaya üç adam yaklaştı. En önlerinde bulunan genç olanı, Doktor Bayram’ın yanına doğru eğilerek biraz çekinir gibi: “Doktor Bey, Yeşilyurt Mahallesinde bir hastamız var, epey rahatsız, gidip görebilir miyiz?”
Doktor Bayram’ın bütün keyfi kaçmıştı. Çünkü hem dışarısı çok soğuk ve lapa lapa kar yağıyordu, hem de oyunda okey dönüyordu.
DEVAMI HAFTAYA…
2025
Ramazan Canural'ın 'Sünnetullah affetmez' adlı köşe yazısı... Devamı
2025
Ramazan Canural'ın 'Muhalefetin görevi iktidarın önünü açmak mıdır?' adlı köşe yazısı... Devamı
2025
Ramazan Canural'ın 'Dost Acı Söyler ' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın D-8 Ekonomik İşbirliği Zirvesi ,Asgari Ücret Toplantıları, Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Kifayetsiz Muhteris!' adlı köşe yazısı... Devamı
Yorumlar (0)