Fakirler, zenginler…
Küçük şeylerle mutlu olanlar, hırslılar…
Hassaslar, vurdumduymazlar…
Çalışkanlar, tembeller…
Doğru-dürüst olanlar, yalancılar…
Topluma faydalı işler üretenler, bütün ömrünü “mikropluk yaparak” tüketenler…
Düşünüyorum da…
İnsanın ilerde nasıl şekilleneceğini belirleyen birçok faktör var: Geçirdiği çocukluk dönemi, aile terbiyesi, çevreden, okuldan etkileşimler ve hatta genlerin etkisi…
En baştaki listeye bir de, iyimserler ve kötümserleri eklemek isterim.
Yani bardağın dolu tarafını görenlerle, boş tarafını görenleri…
On beş yıldan beri idarecilik yaptığım için “bardağın dolu tarafını görenlerle, boş tarafını görenlerin” farkını, iyice gözlemleme imkanım oldu.
“Bu bardak meselesi nedir?” diyenler olabilir.
Kısaca şöyle: Bir bardağın yarısına kadar su koyuyorsunuz. Ve soruyorsunuz. “Bu bardakta ne görüyorsunuz?..” diye.
İyimserler “ yarısına kadar dolu,” diyorlar. Kötümserler ise “yarısına kadar boş…”
Halbuki bardak, aynı bardak…
Bardağın boş tarafını görenler; hep kötümser oldukları, etraflarına umutsuzluk ve negatif enerji saçtıkları, hep mızmızlık yaptıkları için toplum tarafından sevilmiyorlar ve sonuçta mutsuzlar…
Bardağın dolu tarafını görenlerse, iyimser insanlar… Pozitif elektrik ve umut saçıyorlar, diğer insanlar tarafından daha çok seviliyorlar ve sonuçta daha mutlular…
Yani “bakış açısı” meselesi…
“Bakış açısı” farkını gösteren bir fıkra ile yazıyı bitirelim:
Temel işsizdir. Türkiye’de uzun süre iş bulamayınca, iş aramak için Amerika’ya gider. Orada da epey işsiz gezer. Tam ümidini kaybetmek üzereyken, Kızılderilileri sevmeyen ve onlarla mücadele eden bir “kulüple” tanışır. Onlardan bir “iş” (!) teklifi alır.
Kulüp başkanı :
“ Bak Temel,” der. “Burada para kazanmak istiyorsan, bizimle çalışacaksın. Yapacağın iş zor değil. Şehirde yaşayan Kızılderililerden, kesebildiklerinin, kulağını kesip bana getireceksin. Kadın, çocuk, yaşlı… Fark etmez. Artık gücün kime yetiyorsa…Ve kulak başına 50 dolar alacaksın.”
Temel “elin” gurbetinde çoktan beri işsiz gezmektedir ve artık canına “tak” etmiştir. Çaresiz teklifi kabul eder ve “işe” başlar.
İlk gün tek kulak elli dolar, ikinci gün iki kulak yüz dolar derken, paraya iyice dadanmıştır. Bir müddet sonra “tek başına” sıkılır. Trabzon’dan, arkadaşı Dursun’u çağırır. Çünkü o da işsizdir. Haftalar süren bir deniz yolculuğundan sonra Dursun, Temel’le buluşur. Beraber işe devam ederler.
Artık, iki kişi olunca hem daha kolay, hem de daha çok para kazanmaya başlarlar. Hayatlarından da memnundurlar. İkisi beraber olunca, daha fazla Kızılderili’nin “canını yakmaktadırlar.”
Bir gün “çalışmaktan” yorgun düşerler ve orman kenarında uyuyakalırlar. Bir süre sonra Temel duyduğu şiddetli bir gürültüyle uyanır ve gözlerini ovuşturarak etrafa şöyle bir bakar:
Yüzlerce Kızılderili; elinde satırlarla, palalarla, burnundan soluyarak, Temel’le Dursun’a bakmaktadır. Bazılarının da kulağı kesiktir…
Yüzlerce Kızılderili’yi karşısında gören Temel arkadaşını hemen dürter ve sevinçle haykırır:
“Hişt Dursun, bana bak, “der. ” Eğer gördüğüm rüya değilse, bu sefer paranın anasını belledik…”
2024
Ramazan Canural'ın 'Türk siyasetinde özgül ağırlığı yüksek bir isim Devlet Bahçeli' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Kimdir bu Amerika ya da İsrail bize niye saldırsın?' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Romanlarda yasak aşk!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın ''Mehmet Gitti Askere...'' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Dr.Ramazan Canural 'ın "Mehmet Gitti Askere" yazısı Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 90 Milyon Ceviz Fidanı Ne Oldu ? Yazısı Devamı
Yorumlar (0)