Bir nesli mahvettiler, diye, büyük büyük laflar etmenin bir alemi yok. Belki zamanın normal davranış biçimi bu. Malum, kuşak çatışması meselesi…
Olay şu efendim: Yeni jenerasyonda kitap okuma alışkanlığı hiç yok desek yeridir. Cep telefonu neye izin veriyorsa o! Ellerindeki tablet ne diyorsa o!
Ders kitabının dışında, eline bir kitap alıp okuyana rastlıyor musunuz siz?
Çok zor!
Geçenlerde serada bir demircilik işimiz vardı. Tanıdığım bir ustaya haber verdim. Sağ olsunlar, hemen ertesi gün ekip geldi. Tabii bu, mucize gibi bir şey. Çağır, hemen ertesi gün ekip gelsin! Mümkün mü efendim! En az üç günü gözden çıkaracaksın. Çünkü hepsinin işi başından aşkın. İnsanın, işinin çok olması kadar güzel bir şey var mı?
Şimdiki aklım olsa çocuklarımı bir ustanın yanına çırak verirdim. Laf lafı açıyor ama…Neyse… Konuyu dağıtmayalım. Üç kişilik bir ekip… Yanlarında bir de çocuk. O dördüncü. Adı Furkan’mış. Ben merak ettim. Bu kim?
“O da ekipten,” dedi usta. Dokuzuncu sınıftaymış.” Demircilik öğreniyor” Baktım, yapılan işe pek de hevesle sarılmıyor. Ara sıra kaçamak yapmak için fırsat kolluyor.
“Pek çalışası yok, ailesinin zoruyla geliyor,” dedi, bir başkası. “Olsun ama,” dedim, “gelmiş ya, ona bak sen! Kolay mı bu yaşta bir çocuğun ovada işe gitmesi...”
“Haklısın, bende de var bir zıpır, akşama kadar evde cep telefonunun başında,” diye söze karıştı beriki.
Neyse, saat 10. Çay molası.
Furkan’ın çay filan umurunda değildi. Çardağın kenarına oturmuş, bir yandan cep telefonuna bakarken bir taraftan da ustaya soruyordu: “Abi, ben bir tablet alacam da… Beş bin. Sizde biriken paramı alabilir miyim?”
Usta, “bakarız,” diyor, gülerek.
Ben hemen: “Bak Furkan, alacağın tablete beş bin lira verecekmişsin. O kadar paraya bi sürü roman, hikaye kitabı alabilirsin,” dedim.
“Gerek yok ki. Hiçbirini okumam.”
Cevabı buydu.
“Niye? Bak ben bu yaşa geldim, hala okuyorum,” dedim, ikinci defa okuduğum, çantamdaki, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” sını göstererek.
“Olsun, ben tablet alacağım, ne işime yarayacak ki o kitaplar?” dedi.
Ben, anlatacaklarımın, Furkan’ın bir kulağından girip öbür kulağından çıkacağını bile bile yine de bir şeyler anlatmaya hazırlanıyordum ki, usta söze karıştı:
“Haydi arkadaşlar! İş bizi bekliyor, sıcak bastırmadan biraz çalışalım. “
Furkan, ekiple beraber seranın içine yöneldi isteksiz, isteksiz… Ben de, elimde kitap, öylece kalakaldım.
Kulağımda hâlâ Furkan’ın sesi:
“Ne işime yarayacak ki o kitaplar?”
Ahh…ah!.. Nasıl anlatsam ki, güzel çocuk, ne işe yarayacağını o kitapların…
Uzun hikâye…
2024
Ramazan Canural'ın 'Türk siyasetinde özgül ağırlığı yüksek bir isim Devlet Bahçeli' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Kimdir bu Amerika ya da İsrail bize niye saldırsın?' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 'Romanlarda yasak aşk!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Ramazan Canural'ın ''Mehmet Gitti Askere...'' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Dr.Ramazan Canural 'ın "Mehmet Gitti Askere" yazısı Devamı
2024
Ramazan Canural'ın 90 Milyon Ceviz Fidanı Ne Oldu ? Yazısı Devamı
Yorumlar (0)