İlgilenenlerin ya da ilgililerin bilecekleri veya hatırlayacakları gibi, yalancı dünya 12 Kasım tarihini “Âfet Eğitim Hazırlık Günü” olarak îlân etmiş ve bu günün anlamı yılda bir günde olsa insanlara ‘herhangi bir âfetle karşılaşmadan önce’ bir âfet eğitimi vermek; yani bir âfet öncesinde, âfet anında ve sonrasında ne yapması, nasıl davranması gerektiği konusunda eğitimler ve bilgiler vermek olmalı! O nedenle ben daha yazımın başında ‘Mevlâ Ülkemizi, gönül coğrafyamızı, insanımızı ve din kardeşlerimizi her türlü âfet ve felâketten muhafaza eylesin!’ diyorum… Ancak gün geçmiyor ki, dünyamızın herhangi bir yerinde bir âfet, felâket, iç ya da dış savaş yaşanmasın, dolayısıyla da masum insanlar, kundaktaki bebekler ve sabî çocuklar, beli bükülmüş, saçı sakalı ağarmış yaşlılar, pîri fani ihtiyarlar, meczup ve mecnunlar, gözlerimizin nuru ve hanelerimizin olmazsa olmazı kadınlar kızlar öldürülmesin veya yaralanmasın! Ve bunun en son ve en canlı örneği İsrail’in Filistin genelinde 75 yıldır, Gazze özelinde ise 40 gündür sürdürdüğü vahşet, katliam ve soykırımlardır ve toplu cinayetlerdir; yakıp yıktığı câmiler, mâbetler, okullar ve hastanelerdir… Ki, bizim güzel dinimizde ve kutsal kitabımızda, millî gelenek ve göreneklerimizde yukarıda saydığım değerlere zarar vermek şöyle dursun, îmar etmek var ve ‘aman’ diyen kişiyi değil öldürmek veya yaralamak, fiske bile vurmak yoktur!
Yine herkesin bildiği, bilmesi gerektiği gibi, Dünyanın birçok ülkesi ve bölgesi küresel ısınma ve iklim değişiklikleri nedeniyle ve bir yandan kuraklıkla, bir yandan selle, diğer yandan deprem, heyelan ve benzer afetlerle boğuşurken, diğer yanda bazı ülkeler iç ve dış savaşlarla, hattâ kardeş kavgalarıyla sarsılıyor! Ve bu olaylar bizim insanımızın da merkezî ve yerel yöneticilerimizin de psikolojilerini, dolayısıyla da plan ve projelerini alt üst ediyor, dengelerini bozuyor… Hal böyle olunca da merkezî yöneticiler halkının yüzde 50,1’inin isteğini, yerel yöneticiler ise koltuk sahibi olmak veya koltuklarını muhafaza etmenin telâşıyla boğuşuyorlar! Oysa tâbii âfetler ve çeşitli felâketler geldiği zaman hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ayırmadan kayırmadan yakıp yıkıyor! Dolayısıyla da insanları eşit hâle getiriyor. Ki, 3 yıl dünyamızı ve ülkemizi kuşatan ve kasıp kavuran küçücük, tamamı gramlarla telaffuz edilen bir korona virüs devlet başkanından gece bekçisine, patronundan işçisine, âmirinden memuruna, en zengininden en fakirine, en gencinden en yaşlısına, en yakışıklısından en yakışıksızına, en güzelinden en güzel olmayanına, en güçlüsünden en zayıfına, en günahsızından en günahlısına varıncaya kadar hemen herkesi küçük bir maskeye ve evine yerine, oda hapsine mahkûm, yani herkesi maphus etti!
‘Bu dünya Mûminin zindanı, kâfirin ise Cenneti’ düsturu gereğince olsa gerek, bu dünya da en çok derde belâya uğrayanlar, yani en çok sıkıntıya duçar olanlar önce peygamberler, sonra âlimler, âbidler, şâkirler, zâkirler ve diğer mûminleridir… Yani insanlar bu dünya da mânevî derecelerine göre muamele görürler… O nedenle inananlar başlarına gelen herhangi bir âfet veya felâket ya da kaza, belâ, hastalık ve benzer olumsuzluklar karşısında isyan yerine şükür veya sabretmeleri gerekir… Çünkü bu dünya imtihan dünyasıdır… Ancak, muhtemel her olumsuzluk karşısında bütün tedbirlere başvurmalı, gerisi Allah ‘a (c. c) bırakılmalılar. Çünkü tedbir konusun da sevgili Peygamberimiz “Devenizi sağlam bağlayın, sonra Allah’a tevekkül edin!’’ buyuruyor…
Her neyse; bugünkü konum “Âfet Eğitim Hazırlık” olunca, ben konuyu biraz dağıttım galiba… O nedenle konumu toparlamak istiyorum. Bu cümleden hareketle son 7-8 yıldır dünyamızın ve ülkemizin yaşadığı bazı âfet, felâket, olumsuzluk, iç ve dış savaşları hatırlatmak, sonra da içinden çıkamadığım konumu sonlandırmak istiyorum. Ve tam benim yazımın burasında ilimizin Yeşilova merkezli ve Richter ölçeğine göre 4,8 büyüklüğünde bir depremle sarsıldığını biliyor, ‘Cenab-ı Hakk’ın bizleri daha büyük âfet ve felâketlerden korumasını niyaz ediyorum.
Şöyle ki; hemen herkesin bildiği, gördüğü veya duyduğu gibi ülkemiz ve dünyamız önce hâin ve başarısız bir darbe girişimiyle, ardından bir kovit-19 illetiyle, sonra Doğu Anadolu Bölgesini yerle bir eden deprem âfetiyle, hemen ardından Rusya ve Ukrayna Savaşıyla, en son olarak ta korsan ve terörist İsrail Devleti’nin Gazze’ye başlattığı ve 40 gürdür de sürdürdüğü saldırıyla sarsıldı ve sarsılmaya da devam ediyor maalesef! O nedenle devlette, millette Âfet Eğitimine olabildiğince önem vermeli ve muhtemel âfet ve felâketler karşında can ve mal kayıplarını en aza indirmeli!’ diyor, herkese ‘kazasız belâsız, âfetsiz ve felâketsiz’ saygılar sunuyorum.
TEDBİR GİBİ AKIL, GÜZEL HUY GİBİ ASÂLET OLMAZ
VE TEDBİRLİ OLMAK GEÇİMİN YARISIDIR…
Hz. Muhammed (sav)
AKIL SONRADAN AH ÇEKMEK İÇİN DEĞİL,
DÜŞÜNÜP TEDBİR ALMAK İÇİNDİR… Hz. Mevlânâ
TEDBİR DAİMA BİLGELİĞİN ARACIDIR… Partick Rothfuss
İHTİYATLA DESTEKLENMEYEN CESARET BEŞ PARA ETMEZ
William Shakespeare
BİR GRAM ÖNLEM, BİR KİLO TEDAVİDEN DAHA ÖNEMLİDİR
İngiliz Atasözü
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Küçük bir bypass yeli, bizi büyük bir şehre savurdu' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Sevgili okurlarımdan, '2-3 haftalığına' izin istiyorum' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Hem evlenenlerin sayısı hem de nüfusumuz azalıyor' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bahçeli, 'Sana söylüyorum kızım gelinim sen anla...' dedi!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'BM'nin yaşı 80, gramı ise 80 kuruş' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bedeni açarak medeni olunamayacağı gibi; soyunarak da çağdaş olunamaz!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Yavuz Savcı, yenidoğan çetesini bastırmış!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Deniz ateş alır mı? almaz! Ya alacak olur n'olur? Onu da bekleyip göreceğiz!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'İmam Hatipliler'in haftaları kutlu tüm İmam Hatipliler mutlu olsun!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş 'Mülakat olmalı ama torpil olmamalı!' adlı köşe yazısı... Devamı
Yorumlar (0)