Meslektaşlarımın iyi bilecekleri gibi, gazetecilerin bayram, haftalık, aylık yıllık gibi bir izinleri olmaz-olamaz. Yani gazeteciler yılda 365 gün, gerektiğinde 24, üst üste 48, hattâ 72 saat çalışır görev yaparlar amma velâkin buna rağmen ne mesai, ne harcirah veya yolluk ne tatil ücreti, ne bayram ikramiyesi ne de kadem tazminatı alırlar ve bendeniz de bunlardan biriyim…
Kısaca, gazeteciler Ülkemiz de biri “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’’, diğeri de “24 Temmuz Basın Bayramı’’ olmak üzere yılda 2 gün bayram yaparlar… Türkiye özelinde olmasa da, Dünya genelinde gazeteciler 3 Mayıs tarihini “Dünya Basın Özgürlüğü Günü’’ olarak kutlarlar… O nedenle ben bugün “Dünya Basın Özgürlüğü Günü’’nü değerlendirmek, değerlendirmeye geçmeden önce de sevgili okurlarıma önce bugün hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum:
Şöyle ki; Bir)leşmiş M)illetler Genel Kurulu’ 1993 yılında aldığı bir kararla 3 Mayıs tarihini özgür ve bağımsız bir basın yayın için tüm Dün ya da, günü var ama uygulaması olmayan günlerden biri olan “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” olarak îlân etmiş… O nedenle, sözde çağdaş, özde çağdışı bir yapıya sahip olan dünya, 3 Mayıs tarihini 24 yıldır “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” olarak kutlamakta olduğu gibi; bu özgürlük Avrupa İnsan-ı Haklar-ı Mahkemesi (İHM) Sözleşmesi ve Ülkemiz özelinde Anayasamız ile güvence altına alınmış bir gündür…
• Ve ben de burada bir parantez açarak ‘sevgili meslektaşlarımızın başta 10 Ocak tarihi, 3 Mayıs ve 24 Temmuz tarihi olmak üzere 365 günlerinin özgür ve maddî mânevî bakımdan problemsiz geçtiği, gazeteciliğin suç sayılmadığı, halkın haber alma özgürlüğünün engellenmediği, gazetecilerin mesleklerini icra ettikleri için cezalandırılmadıkları, şiddete uğramadıkları, işlerinden atılmakla tehdit edilmedikleri, çalıştıkları gazete, dergi ve televizyonların kapatılmakla tehlikesiyle karşı karşıya kalmadıkları gün olmalı!’ demek istiyorum…
Mâmafih, delikli demirin icadıyla mertliğin-yiğitliğin bozulduğu gibi, cep telefonlarının, artı internetin îcâdıyla da gazetecilik bozuldu maalesef… Çünkü bugün dağdaki çobanından tutun üniversitedeki profesörüne, 7’den 77’ye, hattâ 87’ye, 97’ye varıncaya kadar hemen herkesin elinde bir cep telefonu, telefonunda da interneti var! Ve bu aygıtlara sahip olan herkes gördüğü herhangi bir şeyin, kendince doğru ya da yanlış bulduğu bir şeyin ya fotoğrafını ya da videosunu çekip ânında yayınlıyor… Ve bunu yapanların birçoğu kendi isimleri adına açtıkları sosyal hesaplarından yayınladıkları gibi, bazıları da müstear isimlerle, takma adlarla aştıkları sosyal medya hesaplarından yaptıkları için yasal sorumluluk ta taşımıyorlar! Dolayısıyla da her şeyi çalaklavye yazıp, çiziyor ve sallapati şekilde yayınlayabiliyorlar! Yani günümüzde herkes sanal gazetecilik yapıyor, ama asıl-gerçek gazetecilik öyle değil… Çünkü gazetecilerin çalıştıkları bir gazeteleri, dergileri, radyo veya televizyonları ve bunların da birer sahipleri, sorumlu yazı işleri müdürleri, muhabirleri, editörleri vesaireleri var… Ciddi bir hata veya önemli bir yanlış ta bir gazetenin, derginin, radyonun veya televizyonun kapanmasına, sahiplerinin iflâs etmesine, dolayısıyla da 10’larca çalışanın işsiz güçsüz kalmasına neden olabilir ve Dünya da bunun birçok örneği vardır. Ki, ülkelerini demokrasinin, özgürlüklerin ‘güya’ beşiği; aslında bunların salıncağı-uyku tulumu ve çağdaşlığın oyuncağı olan batı ülkelerinin medyalarında bile durum böyle maalesef… Çünkü çok ilerilere gitmeye gerek yok! Herkesin mâlûmu olduğu ve birçoğumuzun kahrolarak izlediği gibi, Filistin ile Mescid-i Aksâ’da yıllardır Müslüman kanı içen İsrail; aylardır da Gazze’de soykırım yapıyor ve bu soykırımı görüntülemek, haberleştirmek isteyen gazeteciler dövülüyor, sövülüyor ve öldürülüyor amma velâkin güya özgür, sözde uygar dünya ülkesi insanlarının ve onların kölesi durumunda olan medya kuruluşlarının veya medya mensuplarının gıkı çıkmıyor… Fakat, bu batasıca batılılar Türk medyasına çeşitli yaftalar yapıştırıp, iftiralar atıyorlar!
Velhâsıl-ı kelâm; dünyada bir kimsenin hemen her konunun tek yetkilisi ve sorumlusu olmadığı, olmaması gerektiği gibi, sınırsız özgürlüğü de olmaz-olamaz veya olmaması gerekir…
Bu cümleden hareketle gazeteciler de lâyüsel, her konuda sorumsuz olmaz-olamaz veya olmamalılar..! Yani hemen her şeyin bir sınırı ve herkesin bir ilgi, etki ve yetki alanı, dolayısıyla da bir sorumluluğu-sorumluluk alanı olduğu gibi, medya kuruluşlarının ve medya mensuplarının da ilgi, etki ve yetki alanları da sınırlı olmalı, en azından bilgi edinme alanları sınırları olmalı ve bu sınırlar devlet ile millet ortaklaşa belirlemeli…
Hülâsâ-i netice; okullu değil, alaylı (ki, ilimizde okullu gazeteci sayısı 2 ya da 3) kâht-ı gazeteci de ve yarım asırdan beri yaptığım muhabirliğim ve köşe yazarlığım esnasında hiç kimseye hakaret etmediğim, iftira atmadığım veya yalan yanlış haber ve yorumlar yapmadığım halde bazen mahkemeye verildiğim oldu; ancak bir kez olsun savcı ya da hâkim karşısına çıkmadım ki, çıkabilir ve haberimin veya yorumumun dimdik arkasında dururdum…Çünkü ben vâkî yanlış ya da hatalarımı hiç vakit geçirmeden, ertesi gün, hemen düzeltirim, muhataplarımdan derhal helâllik ve özür dilerim ve derhal telâfisi yoluna giderim… Çünkü ben, hatasız bir Allah’ın olduğunu kabul ederim, hatanın dönmenin ise büyük bir erdem olduğuna inanırım. O nedenle ben genç meslektaşlarıma mesleklerinin etik kurallarına uydukları gibi, hitap ettikleri kesimlerin genel ve özel ahlâklarına, uygun törelerine, millî gelenek ve göreneklerine uygun haber ya da yorumlar yapmalarını, dolayısıyla da hem vicdanen, hem de kanunen sorumluluk altına girmemelerini diliyor, herkese saygılar sunuyorum.
GAZETECİLER, GÖRDÜKLERİNİ, DÜŞÜNDÜKLERİNİ,
BİLDİKLERİNİ SAMİMİYETLE YAZMALILAR… VE
MATBUAT HİÇBİR SEBEPLE TAHAKKÜM VE NÜFUZA
TÂBİ TUTULAMAZ… K. Atatürk
EĞER BİZLER DOĞRU BİLDİKLEKRİMİZİ YAZMAYACAKSAK
NEYİ YAZACAĞIZ… Ahmet Samim
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Küçük bir bypass yeli, bizi büyük bir şehre savurdu' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Sevgili okurlarımdan, '2-3 haftalığına' izin istiyorum' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Hem evlenenlerin sayısı hem de nüfusumuz azalıyor' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bahçeli, 'Sana söylüyorum kızım gelinim sen anla...' dedi!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'BM'nin yaşı 80, gramı ise 80 kuruş' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bedeni açarak medeni olunamayacağı gibi; soyunarak da çağdaş olunamaz!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Yavuz Savcı, yenidoğan çetesini bastırmış!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Deniz ateş alır mı? almaz! Ya alacak olur n'olur? Onu da bekleyip göreceğiz!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'İmam Hatipliler'in haftaları kutlu tüm İmam Hatipliler mutlu olsun!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş 'Mülakat olmalı ama torpil olmamalı!' adlı köşe yazısı... Devamı
Yorumlar (0)