Cumhuriyet Gazetesi’nin Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş takıntılı Köşe Yazarlarından biri olan Özdemir İnce, çoğu zaman olduğu gibi, 27 Ekim 2024 tarihli ve (İslam da kılıç ve taharet) başlıklı yazısında Erbaş’a yine ‘kılıcı üzerinden’ vermiş veriştirmiş! Ama istemeden veya farkında olmadan da olsa İslâm Dîni’ne hizmet etmiş!
İnce, bahsime konu tarihli ve başlıklı yazısında (Diyanet İşleri Başkanı maşallah kılıca pek meraklı ama altında Burak adlı küheylan eksik. Giderek ‘’sosyal medyatik bir figür” haline gelen Prof. Dr. Ali Erbaş’ın bu özentisinin aslını öğrenmek için bir araştırma yaptım
İstanbul Sebahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ) İslami İlimler Fakültesi öğretim üyesi ve İslam tarihçisi Prof. Dr. Ziya Kazıcı, kılıçla hutbeye çıkma geleneğinin kesin tarihinin bilinmediğini anlatmış. Bir rivayete göre Hz. Ömer’in bu geleneği uyguladığını belirten Kazıcı ‘’Müslüman devletler bir savaşta fethettikten sonra oranın en büyük yerlerinde kılıçla hutbe okuturdu. Kılıçla hutbe okuma geleneği savaşla fethedildiği anlamına geliyor’’ dedi.
Kazıcı, Osmanlı döneminde de padişahların tahta çıkma törenlerini cuma günü yaptığını ve padişahların ilk hutbeyi kılıçla okuduğunu söyleyerek şöyle konuştu:
“Bu bütün hükümdarlara da ait bir gelenektir. Dini mana da herhangi bir özelliği yok ama gelenek olarak bir hatırlatma manasında böyle bir uygulama söz konusudur. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş da Ayasofya da ilk cuma hutbesine kılıçla çıktı. Burada verilen mesaj; Ayasoyfa-i Kebir Camii Şerifi’nin yeniden camiye çevrildiğinin bir ifadesi ve fethe bir mesajdır. Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmüş olması sadece Türkiye için değil, bütün bir İslam dünyası için önemli bir gelişmedir.”
İyi de Ali Erbaş bir fatih hükümdarı değil ki. Değil ama Türkiye onun heveslendiği gibi bir gün İslam Devleti olursa onun padişahı olmayı düşünüyordur. O düşleyedursun, Araplar bu muhterem zatın karikatürünü yapıp kendisini elindeki kılıçla iki dönerin arasına yerleştirmişler ve resmin üzerine kıskançlıktan olacak “Sen o kılıçla ancak döner kesersin!’’ diye yazmışlar. Onlar kim bilir bir başka Türkü bu makama uygun görmektedirler.))
Hâsılı, Özdemir İnce’nin bahse konu yazısı uzamışta uzamış ki, İnce Diyânetin tamir ettirdiği tuvaleti bile ‘kalın kalın’ eleştirmiş! Fakat, ‘’Hanefi ve Şafi mezhebine göre tuvalet adabı şöyledir’’ şeklinde bir ara başlık ta açarak tuvalet âdabını A’dan Z’ye kadar tamamını köşesine iktibas ederek, istemeden veya farkında olmadan da olsa İslâm’a hizmet etmiş. O nedenle ben ‘klavyene sağlık, kalbine îman ve ceddine rahmet bay İnce!’ diyor ve İnce’nin o yazısını aynen köşeme aktarıyorum:
1- Tuvalete sol ayakla girmeli, sağ ayakla çıkmalı.
2- Herhangi bir özür yoksa ayakta bevl (işemek) etmemelidir.
3- Elbisesini tam çömelirken açmalıdır. Tuvalete girmeden önce çoraplarımızı çıkarmalı, pantolonumuzu suyun sıçramayacağı kadar katlamalıyız.
4- Ön ve arka sol elle temizlenmelidir.
5- Eller sabun ve benzer temizleyici bir şeyle yıkanmalıdır.
6- Tuvalette temizlik yapacağımız musluğu temiz yani sağ elimizle açıp kapatmalıyız.
7- Tuvalette tükürülmez ve sümkürülmez.
8- Def-i hacet anında mukaddes şeyler düşünülmemelidir.
9- Tuvalete girerken okunacak dua:
Bismillahi Allahümme inni euzübike min-el hubsi vel habais.
(Allah’ın adıyla. Ey Allah’ım! >kovulmuş birer pislik olan< dişi ve erkek şeytanların şerrinden sana sığınırım.)
10- Tuvaletten çıkınca okunacak dua:
“Gufraneke, elhamdülillahillezi ezhebe anni-l eza ve afani”
(Allah’ım! Affına sığınıyorum. Bana eziyet veren şeyi gideren ve bana afiyet veren Allah’a hamd olsun.)
Özdemir İnce’nin bahsime konu uzun mu uzun olan yazısının Diyanet İşleri Başkanlığının tuvalet tamiri konusu hariç, kalan bölümünün bir kısmını noktasına virgülüne dahî dokunmadan siz sevgili okurlarıma aktardım…
Şimdi de İnce’nin ‘kılıç değerlendirmesine’ geçmek istiyorum:
Özdemir İnce’nin daha önceki birkaç yazısında olduğu gibi, (İslam da kılıç ve taharet) başlıklı yazısında da sıkı bir Ali Erbaş karşıtı olduğu anlaşılıyor. Ancak kılıç dostumu yoksa düşmanı mı olduğu net anlaşılmıyor… Fakat, ben yine de İnce’nin kılıca değil, Osmanlı kılıcına ve hutbenin kılıçla birlikte okunmasına ya da anılmasına karşı olduğunu zannediyorum… Çünkü teğmenlerin mezuniyet töreninde çektikleri kılıçları ‘kılıç kalkan’ savunan Özdemir Bey, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın Cuma Hutbesi için minbere kılıçla çıkmasını yeriyor, ama yererken bile övüyor!
Kılıç maddî olarak, tarih boyunca birçok uygarlık tarafından kullanılmış, metal veya başka malzemelerden yapılmış, çeşitli boyutlarda olabilen, keskin kenarlı sivri uçlu, delici ve kesici olan ateşsiz bir silahtır. Ve Batılılara göre kılıç, modern ateşsiz silahların atasıdır… Atalarımıza gelince, Osmanlı İmparatorluğu ve Türk kültüründe kılıç egemenlik sembolüdür. Aynı zamanda gücün ve irâdenin sembolik göstergesi ve otoritenin sembolüdür. Yani, kılıç, üstünlük demektir ve kılıcın, manevî gücünde remzi olduğunu gösteren çok sayıda olay Osmanlı ve Türk tarihine geçmiştir. O nedenle ‘kılıç’ dendiği zaman benim aklıma atalarımız ve atalarımızın kılıçla kalkan savaşarak kazandıkları savaşlar geliyor!
Bu sözler ben mücrime değil, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’e ait. Yani bir kılıç hak hakîkat yolunda çekilip ve kullanıldığında sahibini cennete, bâtıl-haksızlık hukuksuzluk yolunda çekilip kullanıldığında ise cehenneme götürebilir! Ve Cenab-ı Hakk dilerse gayrimüslimleri.. bile İslâm dînine hizmet ettirebilir! O nedenle, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın Cuma hutbesini okumak üzere minbere kılıcıyla çıkması beni heyecanlandırıp gururlandırıyor ve onurlandırıyor… Özdemir İnce’yi ise tam tersini yapmış.. olabilir! Onun için ben konu hakkındaki yazımı Hz. Peygamber’in ‘’Kişi sevdiğiyle beraberdir” Hadis-i Şerifi ile noktalamak istiyor, herkese ‘kılıç kalkanlı’ saygılar sunuyorum.
KILICIMIZ PARLADIKÇA DÜŞMANIN GÖZÜ ONDAN
AYRILIP BİZİ GÖRMEZ. AMA ALLAH (c.c) ESİRGESİN
BİR GÜN PASLANIR DA YALTIRIKLANMAZSA DÜŞMAN
BİZİ GÖRMEK DEĞİL, BİRDE TEPEDEN BAKAR…
Yavuz Sultan Selim Han (r. aleyh)
BAHÇİVAN, SÖZÜMÜN GÜCÜNÜ DENEDİ. BİR MISRA
EKİP, BİR KILIÇ BİÇTİ! Muhammed İkbal (r. aleyh)
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Küçük bir bypass yeli, bizi büyük bir şehre savurdu' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Sevgili okurlarımdan, '2-3 haftalığına' izin istiyorum' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Hem evlenenlerin sayısı hem de nüfusumuz azalıyor' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bahçeli, 'Sana söylüyorum kızım gelinim sen anla...' dedi!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'BM'nin yaşı 80, gramı ise 80 kuruş' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bedeni açarak medeni olunamayacağı gibi; soyunarak da çağdaş olunamaz!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Yavuz Savcı, yenidoğan çetesini bastırmış!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Deniz ateş alır mı? almaz! Ya alacak olur n'olur? Onu da bekleyip göreceğiz!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'İmam Hatipliler'in haftaları kutlu tüm İmam Hatipliler mutlu olsun!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş 'Mülakat olmalı ama torpil olmamalı!' adlı köşe yazısı... Devamı
Yorumlar (0)