KULAK BOYNUZA SAYGILI OLMALI
Bugün gelinim ve oğlum ile birlikte Hasan Keyf’e gezmeye gittik. Olağanüstü bir doğa harikası. Gelin gibi süzülerek akan Dicle nehri. Onun etrafını çevreleyen ve süsleyen mağaralar şeklinde oyulmuş kayalardan müteşekkil, kendine özgü güzellikleri ve gizemleri olan dağlar. Yalnızca üç ayağı ayakta kalan tarihi eski köprü ile, üzerinde şimdinin ulaşımının sağlandığı modern köprü. Mutlaka görülmeye değer, Batman ilimizin 3500 nüfuslu Hasan Keyf ilçesi.
En üzücü nokta ise, bu tarihi ve kültür mirasımızın yeni yapılan “Ilısu barajı”nın derinliklerinde kalacak olması…
Gelelim asıl mevzuya.
“1273’lü yıllarda. Sultan Süleyman Bin Turan Şah Eyyubi’nin hükümdarlığı döneminde yapılan, Sultan Süleyman Camii minaresi daha inşaat halinde iken, usta ile kalfa arasında, inşaat tekniği açısından bir anlaşmazlık çıkar. Minarenin henüz dikdörtgen kaidesi yapılmakta iken, usta ile kalfa arasında başlayan bu tatlı çekişme, kalfanın usta tarafından kovulması ile son bulur.
Kovulma olayı kalfayı çok üzer ve gücüne gider. Kalfa bu sevimsiz duruma bir karşılık vermek için, Dicle Nehri’ne hakim kayalıklar üzerinde bulunan “El-Rızk Camii’nin minaresini yapmaya başlar. Kalfanın amacı, ustasından daha güzel bir minare yapmaktır.
Usta ile kalfa minarelerini birlikte yapmaya başlarlar. Her iki minare de yükseldikçe ihtişamları da belirginleşmeye başlar. Ancak kalfa, yapmakta olduğu minarede, herkesten saklı tuttuğu bir ayrıntıyı özenle korumaktadır. Minareler ilk bakışta dış görünüşü itibarıyla birbirine çok benzemektedir. Ancak halk minareleri zerafet ve estetik açısından karşılaştırdığında, kalfanın yaptığı minaredeki desenler ve güzellikler daha fazla dikkat çekmektedir.
Bir süre sonra minareler tamamlanır. Önce usta, başta Melik olmak üzere, ileri gelen zevat ile görkemli bir şekilde minaresinin açılışını yaptırır. Kalfa ise, minaresinde kullandığı ve sır gibi sakladığı bir inşaat tekniğini, yalnızca ustasının görmesini istemektedir.
Bu nedenle minaresinin açılışını yapmadan önce, ustasına karşı duyduğu saygıyı ön planda tutarak, mütevazı bir tavırla ustasını davet ederek, açılışı ona yaptırır. Açılışı yapan usta, minarenin merdivenlerinin yapılış tekniğini görmek ve kalfasını denemek amacıyla merdivenlerden minarenin tepesine çıkar. Bir de ne görsün, kalfa minarenin tepesindedir. Ustasından önce minarenin tepesine çıkmış ve ustasını beklemektedir.
Bu durumu hayretle karşılayan usta kalfaya: “Buraya nasıl çıktın? Diye sorar. Kalfa da her zamanki gibi tevazuyu elden bırakmadan ustasına: “Şu yan taraftaki ikinci merdivenlerden çıktım ustam” der. Bunun üzerine usta, yan tarafına bakar ki ne görsün! Minareye çıkan ve inenin birbirini görmediği çift merdivenlerden oluşan bir mimari ustalığı ile yapılmış.
Oysa ki, kendisinin yaptığı minarede böyle bir teknik kullanılmamıştı. Bu durum karşısında ne yapacağını şaşıran usta, kalfasının bu şahane eserini takdir edeceği yerde, gururuna yenik düşmüş ve geçirdiği bunalım sonucu, minarenin tepesinden atlayarak canına kıymıştır.”
Hasan keyf’de hala dimdik duran iki minare, işte böyle tatlı ancak, sonu dramatik olan bir rekabet anlayışı içinde yapıldığından, üstün bir inşaat tekniğine ve mükemmel bir sanat değerine sahiptir.
“Boynuz kulağı geçer” atasözümüzü bilmeyenimiz yoktur sanırım. Kulak doğuştan olduğu halde, boynuz daha sonradan çıkmaya başlar ve kulağı geçer. Burada kulağın boynuza küsmesi ve gurur yapması doğru değildir.
Keşke ustamız, kovulmasına rağmen kendisine saygıda kusur etmeyen üstün yetenekli kalfasını takdir etseydi de o acı tercihte bulunmasaydı.
Keşke, boynuzun kulağı geçtiğini belirterek, kalfasının ustalığını onaylasaydı. Keşke, canına kıymasaydı da, “benim yetiştirdiğim kalfam benim gururumdur” diyerek, kalfasını onure etseydi.
Keşke, zamanında zeki kalfasına kulak verip, ortak akıl kullanarak, başarının hazzını birlikte yaşasalardı.
Keşke, kalfasını zamanında gurur yapıp kovmasaydı da, işbirliğine gidip “sinerji” üretmeyi akıl edebilseydi.
Keşke, canına kıymayıp başta kalfası olmak üzere, bir dünya insanı üzüntüye gark etmeseydi.
Keşke, kovmasına rağmen kendisine küsmeyip mesleki anlamda daha da hırslanıp kendisiyle tatlı bir rekabete giren, hiçbir şartta saygıda kusur etmeyen kalfasına bir usta gibi sahip çıksaydı… keşke, keşke…
Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.
31 Mart 2016. Saat: 21.00. Diyarbakır – Bismil
Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı
2024
Süleyman Coşkuner'in 'İş kazası diye bir şey vardır' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Süleyman Coşkuner'ın 'Eğer et yemeyeceksek...!!!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Süleyman Coşkuner'in 'Eğer inanıyorsak, çelik gibi bir iman sahibiysek' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Suleyman Coşkuner'in 'Günlük yaşantımıza dikkat' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Süleyman Coşkuner'in 'Kaliteli insan olmak kolay değildir' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Süleyman Coşkuner'in 'İslam tebliğ nasıl olmalıdır?' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Süleyman Coşkuner'in 'Çocuk eğitiminde hata analizi' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Süleyman Coşkuner'in 'Cep Telefonlarımız ve bizler' adlı köşe yazısı Devamı
Yorumlar (0)