Bugünkü yazıma, her zaman sessiz, sâdece kendim duyacak kadar yaptığım bir dua ile yani Besmele, hamdele ve salvele ile başlayacak, nedenini-niçinini de aşağıda îzah etmeye çalışacağım inşaAllah:
Şöyle ki; erbabının veya ehlinin bileceği gibi, kısacası ve Türkçesi, ‘Selâmünaleyküm’ ya da ‘Esselâmualeyküm’, daha geniş kapsamlısı ise ‘Esselâmüaleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü ve mağfiretühü…’şeklinde telaffuz edilen selamın yerini hiçbir kelâm dolduramaz! Çünkü bir Allah kelâmı olan selam, “Allah’ın (c.c) selâmı, rahmeti, affı, mağfireti ve bereketi üzerine ya da üzerinize olsun…” gibi oldukça geniş anlamlar içeren, yani selâm çok kapsamlı, çok anlamlı ve karşılıklı bir duadır-dua şeklidir… Ancak günümüzde bazı insanlar, hattâ bazı bilinçsiz Müslümanlar ne selâm vermesini biliyorlar, ne de almasını biliyorlar maalesef. Bazıları da insanlarla, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde selâmın yerine geçmeyeceği, selâmın yerini dolduramayacağı kelâm veya sözlerle selamlaşıyorlar ve bunlardan bazıları ‘selâm, merhaba, günaydın, tünaydın…’ ve benzer sözlerdir! Hattâ bazı batıcılar, Türkiye’de Türkçe yerine yabancı dillerle selâmlaşıyorlar… Oysa bir dönem futbol Millî Takımımızın Teknik Direktörlüğünü yapan Avrupalı bir Futbol adamı, Türkiye’de bir kelime dahî Türkçe öğrenmeden ya da öğrendiyse bile hiç konuşmadan görev yaptı, bu kişi bunu kendi ana dilini korumak veya ülkesine olan saygısını göstermek veya bize değer vermemek için yaptı…
SELÂMSIZ KELÂM, BESMELESİZ MÜSLÜMAN OLMAZ!
Genelde günümüz insanı, özelde de Müslüman’ı ne selâm verip almasını biliyor, ne de meşru-helâl bir işe başlarken besmele çekiyor! Çünkü selâmın anlamını bilmediği gibi, besmelenin kapsam alanını ve sınırsız değerini de bilmiyor… Ehli dünya insanlar ve bazı iyi niyetli ama bilgisiz Müslümanlar kendisi bir cümle, ama kapsam alanı ve anlamı dünyalara değer bir ‘Selâmünaleyküm’ün yerine geçmeyecek sözler söylüyorlar…
Asıl olan selam almaya uygun bir yere vardığımızda da veya insanlarla karılaştığımızda da, oradan ayrılarken de selâm verilmesidir…
Daha önce de yazdım ve bu gün bir daha yazacağım, dolayısıyla da besmelenin ehemmiyetini, olmazsa olmazlığını bir darb-ı meselle anlatmaya çalışacağım inşaAllah:
Darb-ı mesel mealen şöyle; Mûsâ (a.s) bir Kabristanlığın-mezarlığın yanından geçerken bir kabirden ağlama sızlama sesleri duyar ve feryada dayanamadığı için oradan uzaklaşır… Bir müddet sonraki dönüşünde de aynı mezarlığa uğrar ve önce feryad-ı figan gelen mezardan bu serer herhangi bir ses seda gelmez… Durum karşısında şaşan Hz. Mûsa, Cenab-ı Allah’tan bunun hikmetini sorar. (Ki, bilindiği gibi, peygamberler gerekli durumlarda Allah >c.c< ile konuşabilirler!) Cenab-ı Allah da Mûsâ aleyhisselâma, “O kulum ölmeden önce sâbit bir âsi.. idi ve o yüzden azap görüyordu..! Ancak, ölmeden önce hamile bıraktığı eşinden bir çocuğu doğdu ve eşi de o çocuğu bir hocaya gönderdi. Hocası da o çocuğa besmeleyi öğretti. Ben de o kişiyi affettim! Çünkü, bir kulumun evlâdı yer yüzünde beni zikrederken, ben o kuluma yer altında (mezarda) azap etmekten hayâ ederim” şeklinde nidâ etti…
Yüce Yaratıcı, ölmüş bir babayı, yaşayan evladının öğrenip çektiği bir besmele-i şerif nedeniyle kabir azabından kurtarırsa ki, mümkündür… O zaman bizim kendimizin, evladı ıyalimizin besmelesiz olması akla ziyan bir şey olmalı!
Velhâsıl-ı kelâm, hülâsa-i netice; Peygamber Efendiniz Hz. Muhammed (sav) bir hadis-i şeriflerinde, mealen “Tüm ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa, besmele-i şerifin ve selâmın sevaplarını-faydalarını yazmaya yine yetmez..!” buyuruyor… O nedenle böylesi ağır ama iyi güzel iki sözü yazmaya ne benim köşem yeter, ne bilmim, ne hilmim, de ilmim! Yeter!’ diyor, bu günkü yazımı selamımı ‘alan herkese’ “Selâmünaleyküm…” diyerek ve besmele-i şerif ile selam hakkındaki âyet ve hadisleri köşeme iktibas ederek noktalamak istiyor, herkese saygılar sunuyorum.
SİZE BİRİ SELÂM VERDİĞİ ZAMAN, ONDAN DAHA
GÜZELİYLE VEYA AYNIYLA KARŞILIK VERİN… ŞÜPHESİZ
ALLAH (c.c), HERŞEYİN HESABINI GEREĞİ GİBİ YAPANDIR.
Nisâ Sûresi, 86. Ayeti kerime
EY ÎMAN EDENLER! KENDİ EVLERİNİZDEN BAŞKA EVLERE,
GELDİĞİNİZİ HİSSETTİRİP (İZİN ALIP), EV SAHİPLERİNE
SELÂM VERMEDEN İÇERİ GİRMEYİN! BU DAVRANIŞINIZ
SİZİN İÇİN DAHA HAYIRLIDIR… DÜŞÜNÜP TUTASINIZ
DİYE SİZE BÖYLE ÖĞÜT VERİLİYOR…
Nûr Sûresi 27. Ayeti kerime
RAHMAN’IN KULLARI! YERYÜZÜNDE TEVAZU VE VAKAR
İLE YÜRÜYEN KİMSELERDİR. CÂHİLLER ONLARA LÂF
ATTIKLARI ZAMAN “SELÂM” DER GEÇERLER…
Furkan Sûresi, 63. Âyeti kerîme
BİLCÜMLE SEMÂVİ KİTAPLARIN ANAHTARI,
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN (C.C)
ADI İLEDİR… YANİ BESMELE İLEDİR…
MEŞRU İŞLERİN HANGİSİ OLURSA OLSUN,
BESMELE-İ ŞERİFLE BAŞLANMAZSA, HAYRINA
VE TAMAMINA NÂİL OLUNAMAZ, BEREKETSİZ KALIR!
Hz. Muhammed (sav)
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Küçük bir bypass yeli, bizi büyük bir şehre savurdu' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Sevgili okurlarımdan, '2-3 haftalığına' izin istiyorum' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Hem evlenenlerin sayısı hem de nüfusumuz azalıyor' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bahçeli, 'Sana söylüyorum kızım gelinim sen anla...' dedi!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'BM'nin yaşı 80, gramı ise 80 kuruş' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bedeni açarak medeni olunamayacağı gibi; soyunarak da çağdaş olunamaz!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Yavuz Savcı, yenidoğan çetesini bastırmış!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Deniz ateş alır mı? almaz! Ya alacak olur n'olur? Onu da bekleyip göreceğiz!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'İmam Hatipliler'in haftaları kutlu tüm İmam Hatipliler mutlu olsun!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş 'Mülakat olmalı ama torpil olmamalı!' adlı köşe yazısı... Devamı
Yorumlar (0)