Sağır Sultanın bile duyduğu, âmâların dahî gördüğü ya da hissettiği gibi, korsan kuruluşlu, terörist yapılı ve Siyonist mizaçlı İsrail, yani Emperyalist ABD’nin ve Kapitalist-Materyalist Batı’nın desteğini alan, 50’ye yakın İslâm Ülkesinin de ‘bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın..!’ mantığı ile hareket edişini fırsat bilen kâtil İsrail Devleti yöneticileri yıllardır Filistin’i Filistinlilere dar ediyor, aylardır da Gazze’de katliam, soykırım yapıyor! Ve devletler arası ilişkilerin, sözleşmelerin, yapılan kontratların yani atılan karşılıklı imzaların ve diplomatik bağlantıların ne anlama geldiğini, neler içerdiğini ve ilgili ülkelere ne gibi yükümlülükler yüklediğini bilmeyen, bilse bile sırf mevcut Hükümeti eleştirmek, dolayısıyla da yıpratmak isteyen kişi ve çevrelerin yoğun eleştirilerine maruz kalan Erdoğan Hükümeti; geçtiğimiz Cuma günü İsrail ile yapılan Ticârî ilişkileri dondurdu veya durdurdu! Ve bu kararın ‘İsrail, Gazze’ye kesintisiz ve yeterli miktarda insânî yardım akışını izin verinceye kadar’ devam edeceğini bildirdi! Yani Hükümet İsrail ile yapılan tüm ithâlât ve ihrâcatların durdurulduğunu’ dosta düşmana duyurdu! Bu karar karşısında şaşırdıklarını ifade eden ihrâcatçılar, ‘kendi adımıza üzüldük ama Filistinli-Gazzeli kardeşlerimizin adına sevindik…’ şeklinde açıklamalar yaparlarken; asıl maksatları ihrâcatçıları sahiplenmek değil, hükümeti ‘psikolojik olarak’ dövmek olan çevreler, ateşli oklarını Erdoğan’ın Kendisine ve Hükümetine çevirdiler, dolayısıyla da felâket tellallığı, lâf kalabalığı, şark kurnazlığı, hattâ ip cambazlığı yapmaya başladılar… Bu da benim aklıma bir çoğumuzun bilmediği ya da bilse bile unuttuğu bir Nasreddin Hoca fıkrasını veya hikâyesini getirdi. Fıkra ya da hikâye mealen şöyle:
Hoca Nasreddin (r. aleyh) bir gün çocuk yaştaki oğlunu ve eşeğini yanına alarak tarlasının veya bağının bahçesinin yoluna revan olur. Hocanın bu durumunu görenler, ‘şu ahmaklara bakın, eşek bomboş gidiyor ama sahipleri binmeyip yaya yürüyorlar’ şeklinde eleştirirler. Hoca onun üzerine eşeğine binerek yoluna deva eder. Başka insanlar da Hoca’ya, ‘koskoca adam eşeğe tek başına binmiş çocuğunu yaya yürütüyor…’ şeklinde söz atarlar. Hoca bu sefer de eşekten kendisi iner çocuğunu bindirir. Bir başka insanlar da ‘Şuraya bak yaşlı başlı baba yaya yürüyor, evladı eşek üstünde gidiyor!’ demeye başlarlar. Hoca Nasreddin bu sefer de çocuğunu da eşeğine bindirerek yola devam eder. Amma velâkin, bazıları da ‘Şunlara bakın bir eşeğe iki kişi birden binmişler…’ şeklinde eleştiriler yapmaya başlarlar. Bu eleştiriler karşısında ne diyeceğini ne yapacağını şaşıran Hoca da bu sefer eşeği sırtına alarak yürümeye çalışır!
Yukarıda anlattıklarım fıkra veya hikâye. Ama bugünlerde ülkemizde buna benzer gerçekler yaşanıyor! O nedenle ben sadede gelip asıl konuma girmek, girerken de Hz. Mevlânâ’nın aşağıdaki sözünün bir bölümünü ara başlık yapmak istiyorum:
İyi ya da kötü niyetli kişiler, gruplar ve bilhassa Hükümete-Erdoğan’a kayıtsız şartsız muhâlif olan politikacılar; Hükûmetin aylardır Gazze’yi yerle bir eden, 10 binlerce insanı, çolu çocuğu, kadını kızı ve sivili katlederek soykırımı yapan İsrail ile ticâri, hattâ diplomatik ilişkilerini neden kesmediğini sorgular ve bu durumu şiddetli bir şekilde eleştirirlerken; şimdi de bu konuda harekete geçen, yani İsrail ile ticarî ilişkileri kesen, ihrâcat ve ithâlâtı durduran Hükûmeti eleştiriyor, hattâ yerden yere vuruyorlar! Nedenleri niçinleri de Türkiye’den İsrail’e ihrâcat yapan yetiştiricilerin ve üreticilerin mallarının ellerinde kalacak olması… Ki, Hükûmet böyle bir kararın altına imza atarken söz konusu üretici veya ihracatçıları da düşünmüştür herhalde!
Demem o ki; dış politika öyle herkesin anlayacağı ya da anlatabileceği bir şey değil! O nedenle, bin yıllık bir devlet geleneği, 20 küsur yıldır Ülkeyi yöneten bir Hükümet ve Devlet Başkanı ve bu Başkanın oldukça yetkin bir kabinesi, meselâ köklü bir iç ve Dışişleri Bakanlığı ve bu bakanlıkların çok tecrübeli bürokratları ve diplomatları; ulusal ve uluslararası çalışan istihbarat teşkilâtları ve bunların da üyesi oldukları bir üst kurul, yani Millî Güvenlik Kurulu (MGK) gibi bir Kurulu ve bu Kurul’un çok ciddi ve olabildiğince donanımlı üyeleri var… Onun için, bu birbirinden değerli kurumlar ülkemizin millî, yerel-yerli menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yapıyorlar, yani ülkemizin âli menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu alıp veriyorlardır herhalde…
Bu konu da benim de ve benim gibi bir birçok kişinin yaptığı konuşma hâriçten gazel okumak gibi bir şey olur… O nedenle ben kendimi Hükümetin bu yönde alıp verdiği kararlara yorum yapmaya yetkin görmüyorum… Ancak bu ülkeyi yönetmeye talip olan partilerin ve bu partilerin yetkililerinin, dış politika uzmanlarının tıpkı Nasreddin Hoca fıkrasında olduğu gibi konuşmalar ya da yorumlar yapmalarını samimi ya da doğru bulmadığımı itiraf etmek istiyorum:
Velhâsıl-ı kelâm, hülâsâ-i netice; Siyonist İsrail Yönetimi yıllardır Filistin’ni açık cezaevine çevirirken, aylardır da Gazze’yi Gazze’liler için toplu mezar hâline getirdi maalesef. Amma ve lâkin, aralarında birçok İslâm Ülkesi’nin de bulunduğu devletler, ülkeler bu durum karşısında hiçbir ciddi tedbir düşünmez ve politika geliştirmemişken, Erdoğan’ın başında bulunduğu T. C Hükümeti Müslüman Gazze’yi Siyonist İsrail’in tasallutundan kurtarmak için elinden geleni yaptı… Fakat, Hükûmet, Hadis-i Şerifte de belirtildiği gibi, ‘küfrün tek millet’, inananların ise bölük pörçük olması nedeniyle fazla bir ilerleme kaydedemedi... Ve Gazze’deki yangını söndürebilmek ya da hafifletebilmek için kendi ihrâcatçılarını karşısına alma riskini göze aldı! Ancak, yeminli Erdoğan veya O’nun inancının düşmanları ya da asıl maksatları ihracatçıları korumak ya da düşünmek olmayan kesimler, ‘Kâtil İsrail ile ticârî ilişkilerini devam ettiriyorsun!’ diye topa tuttukları Erdoğan’ı şimdi de, ‘İsrail ile ticârî ilişkileri ve ihrâcâtı kestin’ diye eleştiriyorlar… Bendeniz de Ceneb-ı Allah, ‘yöneticilerimizin tüm kararlarında tam isâbet, kendilerine ferâset, basîret, cesâret ve dirâyet, haksız eleştiriler yapanlara ise hidâyet veya aklıselim versin!’ diyor, herkese saygılar sunuyorum.
DOĞRU OLSAM OK GİBİ YABANA ATARLAR BENİ
EĞRİ OLSAM YAY GİBİ ELDE TUTARLAR BENİ
NE DOĞRYU AÇ GÖRDÜM NE EĞRİYİ TOK
EĞRİ YAY ELDE KALIR, MENZİL ALIR DOĞRU OK!
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmi (r. aleyh)
SAVAŞ YALNIZ SINIRLARDA OLMAZ. SAVAŞ BİR
MİLLETİN TOP YEKÜN ATEŞE GİRMESİDİR. EĞER
BU BÜTÜNLÜK SAĞLANMAMIŞSA ZAFER TESADÜFÎ
YENİLGİ KADERDİR… Ve BEN BİR KARIŞ DAHÎ OLSA
VATAN TOPRAĞINI SATMAM, ZÎRÂ BU VATAN BANA
DEĞİL MİLLETİME AİTTİR. MİLLETİM DE BU TOPRAKLARI
ANCAK ALDIĞI FİYATA VERİR. ÇÜNKÜ BU TOPRAKLAR
KANLA ALINMIŞTIR KANLA VERİLİR… CEVİZİN KABUĞUNU
KIRIP ÖZÜNE İNMEYEN, CEVİZİN HEPSİNİ KABUK SANIR!
II. Abdülhamid Han (r. aleyh) ,
CESÂRET İNSANI ZAFERE, KARAMSARLIK İSE ÖLÜME
GÖTÜRÜR! Yavuz Sultan Selim
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Küçük bir bypass yeli, bizi büyük bir şehre savurdu' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Sevgili okurlarımdan, '2-3 haftalığına' izin istiyorum' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Hem evlenenlerin sayısı hem de nüfusumuz azalıyor' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bahçeli, 'Sana söylüyorum kızım gelinim sen anla...' dedi!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'BM'nin yaşı 80, gramı ise 80 kuruş' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bedeni açarak medeni olunamayacağı gibi; soyunarak da çağdaş olunamaz!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Yavuz Savcı, yenidoğan çetesini bastırmış!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Deniz ateş alır mı? almaz! Ya alacak olur n'olur? Onu da bekleyip göreceğiz!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'İmam Hatipliler'in haftaları kutlu tüm İmam Hatipliler mutlu olsun!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş 'Mülakat olmalı ama torpil olmamalı!' adlı köşe yazısı... Devamı
Yorumlar (0)