Biz görmesek ve bizzat yaşamasak ta, Gazi Mustafa Kemal’in komutasındaki Mehmetçiklerimiz 30 Ağustos 1922 de Yunan Gâvurunu denize dökmüşler, dökerken de çok sayı da şehid ve gâzî vermişler! O nedenle ben daha yazımın başında Cenab-ı Hakk’tan başta 30 Ağustos’un kahramanları olmak üzere tüm şehidlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyor; gâzîlerimize acil şifalar ve tamamından bizlere olan hak ve hukuklarını helâl etmelerini diliyorum… Ve şimdi de sözü günümüze getirmek istiyorum:
Şöyle ki; atalarımız Yunan’ı denize dökmüşler ve bize Cennet misâli bir ülke bırakmışlar, amma velâkin biz ülkemizi hem madden hem fizîken hem de mânen kirletmişiz, dolayısıyla da Cehenneme çevirmişiz maalesef… Çünkü, bırakın sosyal medya fenomenlerini, yazılı ve görsel medya organlarının verdikleri haberler ve köşe yazarlarının yaptıkları yorumlar ile görüp duyduklarımızın bunun böyle olduğunu gösteriyor!
Meselâ, kadınlarımızı kızlarımızı, çoluk çocuklarımızı çırılçıplak soymuşuz, Yüce Yaratıcımızı, yaratılış gayemizi, Yaratıcımızın emir ve yasaklarını, artı yaratılışımıza vesîle ve yegâne şefaatçimiz olan-olacak olan sevgili Peygamberimizin Kendisini ve O’nun sünnetlerini unutmuşuz, dolayısıyla da sudan çıkmış balığa dönmüşüz! Çünkü insanının yüzde 98-99’u Müslüman olduğu var sayılan bir ülkede gayrimüslimler gibi inanmaya ve onlar gibi yaşamaya başlamışız!
Demiş, ne de güzel demiş merhum… O nedenle ben yazımın burasında bir parantez açarak Boşnakların kurucu Lideri ve sevgili Başkanları olan Aliya İzzetbegoviç’e ganî ganî rahmetler diliyor ve bugünkü yazımı İzzetbegoviç’in bu sözü üzerine serfiraz veya binâ etmek istiyorum:
Şöyle ki; Türk’ü, Kürdü, lâzı, Çerkez’i, Boşnağı, Abaza’sı, Roman’ı, dinlisi dinsizi, ulusalcısı milliyetçisi, kadını kızı, genci ihtiyarı ve sairesinin tek yürek ve güçlü yumruk haline geldiği bir güçten oluşan kuvvetlerle “Kurtuluş Savaşını” başlatıp kazanan ve Yunan Gâvurunu denize döken, dolasıyla da 30 Ağustos tarihini bizlere ‘Zafer Bayramı’ olarak armağan eden ve bizlere Cennet misali bir ülke bırakan atalarımız bugün kabirlerinden başlarını şöööyle bir kaldırıp şehirlerimize, hattâ köy ve kasabalarımıza bir göz atacak olsalar, ya Yunan’ı denize dökmediklerini sanırlar ya da döktüklerine pişman olurlar herhalde! Çünkü bugünkü şehirlerimiz de köy ve kasabalarımızda gezen dolaşan insanlar ister erkek olsun, ister kadın veya kız, evlatlarımızın ve torunlarımızın bir çoğu yarı çıplak vaziyette; bazıları da giyinmiş çıplak şekilde gezip dolaşıyor, hattâ, teşbihte hata olmasın ama tıpkı bir Yunan veya Batılı bir insan gibi yiyip içiyor ve giyip kuşanıyorlar maalesef! Oysa atalarımız değil karısının kızının mahrem yerlerini göstermek veya dokundurmak, saçının telini bile nâmahreme göstermemek, el değirmemek için savaşmışlar-çarpışmışlar ve bu değerler için ya şehîd olmuşlar ya da gâzi!
Ki, bir câmi de ‘fahri olarak’ imamlık yapan ve asıl adı İmam Ali olan, geçimini süt satarak temin ettiği için kendisine ‘Sütçü İmam’ lâkabı takılan bir Maraşlı Hoca, Maraş’ı işgal eden Fransız askerlerinin ‘tesettürlü bir şekilde pazar alışverişine çıkan’ Müslüman Türk kadınlarının örtülerini zorla açmaya çalışan Fransız askerlere tabancasıyla ateş açarak hem İstiklâl Mücâdelesini başlatmış hem de kadınlarımızı kızlarımızı Fransız askerlerin tasallutlarından kurtarmıştı! Yani, bizim atalarımız, kadınlarımızın kızlarımızın, hattâ erkeklerimizin değil bugünkü gibi açılıp saçılmalarını, soyunup silkinmelerini; saçlarının bir telini bile ‘namahremin’ görmesini veya dokunmasını müsaade etmemişler… Ancak, günümüz de istisnası hâriç insanların birçoğu en kalabalık ortamlarda ve şeytanların cirit attıkları yerlerde bile plaj, hattâ hamam kıyafetleriyle gezip dolaşıyorlar!
Uzun lâfın kısası, meselenin hülâsâsı; dedelerimiz, hattâ ninelerimiz genelde tarih boyunca, özelde de ülkemizin istilâya uğradığı zamanlarda yekvücut olup düşmanın bir kısmını denize dökmüşler, bir kısmını geldiği yere göndermişler, dolayısıyla da mahremlerine namahrem eli değdirmedikleri gibi, göz göze dahî getirtmemişler! Amma velâkin bugün Ülke insanımızın birçoğunda böyle bir hassasiyet kalmamış ve herkes sınırsız bir özgürlük içinde ve fütursuz bir şekilde yaşamaya, giyinip kuşanmaya, açılıp saçılmaya, çalıp söylemeye ve eğlenmeye başlamış durum da maalesef! O nedenle ben bu konu da son olarak ‘Allah (c.c) encamımızı hayreylesin..!’ diyor, herkese ‘tesettürlü’ saygılar sunuyorum.
NE İBRETTİR KIZARMAK BİLMEYEN ÇEHREN.
BIRAK KARDEŞİM TAHSİLİ, GİT ÖNCE EDEP
HAYÂ ÖĞREN…
Mehmed Akif Ersoy
GENÇLİĞİNE GÜVENİP ‘VAKİT ÇOK ERKEN’
DERKEN, BELKİ DE ‘ELVEDA’ BİLE DİYEMEZSİN
GİDERKEN…
ALDIĞIMIZ NEFESİ BİLE GERİ VEREMİYORSAK,
HİÇBİR ŞEY BİZİM DEĞİLDİR…
YAŞAMIYORUZ; RESİMLERİMİZ, FOTOĞRAFLARIMIZ
KADAR YAŞAMIYORUZ…
Necip Fâzıl Kısakürek
İNANCIN YARISI UTANÇTIR. HER ŞEYİ TAM
OLSA DA UTANCINI YİTİRMİŞ BİR MEDENİYET
SAĞLIKSIZDIR…
GÖZ SENİ GÖRMELİ, AĞIZ SENİ SÖYLEMELİ,
BÜTÜN DENİZ KIYILARINDA SENİ BEKLEMELİ…
BAHARI YAZ UĞRUNA TÜKETTİK, AŞKI NAZ
UĞRUNA VE PAPATYALARI ‘SEVİYOR SEVMİYOR’
UĞRUNA; DERKEN ÖMRÜ TÜKETTİK BİR HİÇ UĞRUNA.
Sezai Karakoç
YA İSLÂMLA YÜKSELİR YA İNKÂRLA ÇÜRÜRSÜN
BU YOL MEZAR DA BİTMİYOR, GİTTİĞİNDE GÖRÜRSÜN!
Abdurrahim Karakoç
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Küçük bir bypass yeli, bizi büyük bir şehre savurdu' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Sevgili okurlarımdan, '2-3 haftalığına' izin istiyorum' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Hem evlenenlerin sayısı hem de nüfusumuz azalıyor' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bahçeli, 'Sana söylüyorum kızım gelinim sen anla...' dedi!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'BM'nin yaşı 80, gramı ise 80 kuruş' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Bedeni açarak medeni olunamayacağı gibi; soyunarak da çağdaş olunamaz!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Yavuz Savcı, yenidoğan çetesini bastırmış!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'Deniz ateş alır mı? almaz! Ya alacak olur n'olur? Onu da bekleyip göreceğiz!' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Taceddin Akbaş'ın 'İmam Hatipliler'in haftaları kutlu tüm İmam Hatipliler mutlu olsun!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Taceddin Akbaş 'Mülakat olmalı ama torpil olmamalı!' adlı köşe yazısı... Devamı
Yorumlar (0)